18 Mart 2008 Salı

BARIŞ MEMİŞ

Beşiktaş - Trabzonspor maçının ardından hatırda kalanların başında geliyor Barış Memiş. Henüz 18 yaşında U17 Milli takımımızın yıldızıydı. Görünen o ki daha ondan çok söz edeceğiz.
Beşiktaş maçında oynadığı futbolun yanısıra gördüğü tuhaf ikinci sarı kartla oyundan atılması gündemi fazlasıyla meşgul etti. Önce Beşiktaş seyircisinin olaya tepki olarak "Eyyamcı Hakem" diye bağırması ve Barış oyundan çıkarken onu alkışlaması alışık olmadığımız hareketlerdi. Bugün de Trabzonspor'un Barış'ın ceza almaması için PFDK'ya başvurduğunu, Beşiktaş taraftar forumlarında da bu durum için destek kampanyası başlatıldığını okuduk.
Barış oynadığı futbolla gelecek için bizleri umutlandırırken bir yandan da yaşadığı olay sayesinde futbolda alışık olmadığımız ama olması gereken değerleri de hatırlamamıza sebep oldu. Ancak yine de benim kafamı kurcalayan bir duruma değinmeden geçemeyeceğim.
Beşiktaş-Trabzon maçında hakem Bülent Yıldırım'ı sadece Barış'a gösterdiği ikinci sarı kartla değil İbrahim Toraman'a gösterdiği ikinci kart nedeniyle de eleştirdik. Peki İbrahim Toraman ikinci sarı kartı görmesine neden olan pozisyonda iki ayağıyla kayarak kime hamle yaptı. Barış Memiş'e. Peki İbrahim Toraman'ın Barış'a bir teması var mıydı? HAYIR. Peki Barış kendini neden tekme yemiş gibi yere attı? PROFESYONELLİĞİNDEN (!!!)
Bülent Yıldırım bu pozisyonda İbrahim Toraman'ın hareketini tehlikeli hareket olarak değerlendirmiş ve sarı kart vermişse bunda kendini tekme yemiş gibi yere atan Barış'ın da rolü yok mu sizce? Yani bana göre Barış ikinci gördüğü sarı kartı aslında bu pozisyonda haketmişti. Ama hakemin eyyamcılığı bunu bile gölgede bıraktı.

Sevgili Barış umarım abilerine benzemezsin.Bu kart sana ders olsun.Yolun açık olsun.

17 Mart 2008 Pazartesi

FUTBOLU YAŞAMAK...

Futbolu nasıl seversiniz? Rahat koltuğunuzda kahvenizi içerken televizyondan izlemeyi mi? Yoksa kaşkolunuz boynunuzda tribündeki yerinizi alıp tezahüratlar yaparak izlemeyi mi? Mutlaka ikisininde kendince değişik hazları vardır. Ama ne televizyondan ne de tribünden izlemek sahanın içinde olmaktan daha büyük bir keyif vermiyor insana. Hele o takım, yöneticisi olduğunuz, haftanın 5 gününü o çocuklarla geçirdiğiniz bir takımın maçıysa bu keyif daha da katlanmakta.
Yine öyle bir pazar günüydü. İzmir 2.Amatör Küme 5. grupta mücadele eden Maliyespor'un grup lideri Damlacıkspor (Rahmetli Metin Oktay'ın futbola başladığı kulüptür.) ile oynadığı maçtaydım. Liderle oynuyorduk ve aramızda 3 puan vardı. Kazanmamız halinde yeni lider biz olacaktık ilk yarının bitimine 2 hafta kala.
90 dakikası büyük bir çekişme içerisinde geçen karşılaşmayı 1-0 kazanıp liderlik koltuğuna biz oturduk. Maç sonrasında 90 dakika koşmuşcasına bir yorgunluk vardı üzerimde. Bağırmaktan iyice kısılan sesimle maç sonrası zafer şarkıları söyledik takımla.
Futbol oynarken de, izlerken de, yöneticiyken de ayrı bir keyif ama en zoru yönetici olmak sanırım. Haftaya maçımız cumartesi günü Buca Belediye Tesislerinde tüm dostları bekliyorum.

11 Mart 2008 Salı

I love you Selçuk

Pazar günü oynanan F.Bahçe-V.Manisa maçında taraftar günah çıkartırcasına haykırıyordu "I love you Zico" diye. Tabiki bu bağıranların içinde geldiği günden beri Zico'ya güvenen, ona inanan, en azından futbol bilgisine saygı duyan insanlar da vardı. Ama büyük bir çoğunluk düştüğü yanılgıyı farkedip gönül alma derdindeydi. Bu durum ilk defa da başlarına gelmiyordu. Malesef aynı zihniyet gün geldi Alex'i, Marco'yu da yuhalamıştı. Geçen sezon İzmir'de oynanan Trabzon maçına kadar Deivid istenmeyen adamdı. Deniz Barış neden hala gönderilmiyordu onlara göre. Selçuk ezeli rakiplerin gönderdiği bir ajandı hatta.

Günübirlik gözlemlerle kesin yargıya varmak çoğumuzun sıklıkla düştüğü bir yanılgıdır aslında. Çabuk öfkelenir siliveririz defterden. Ama aynı hızlada affederiz. Affederiz de kırılan kalpleri aynı hızla onaramadığımızı unuturuz. Bir çırpıda yazabileceğim 7-8 isim F.Bahçe'de istenmeyen adamlardı bir dönem. Şimdilerde ya malum yada gizli kahramanlar. Kezman ikinci yarının en iyi transferi ben olacağım derken bir yerleriyle gülenler, Lugano kazması nasıl Uruguay milli takımının kaptanı olabilir diye birbirine soruyordu. Edu'nun aslen Brezilyalı olmadığını iddia edenler de azımsanamayacak kadar çoktu. Ben bunları yazarken de hala böyle düşünmeye devam edenlerin olduğunu da biliyorum.

Deniz ve Maldonado'nun sakatlığında Kemal'in de formsuzluğunda Marco'nun yanında kötü bile olsa oynatmak zorunda olduğun tek oyuncu Selçuk'ken ve bu Selçuk belki de kariyerinin en iyi maçlarını çıkartırken, yapacağı ilk pas hatasını ve top kaybını F.Bahçe'nin golünü bekler gibi bekleyenlere buradan nacizane bir önerim. Bu şarkıyı ezberleyin yakında söylemeye başlarsınız.


"I love you Selçuk"

F.BAHÇE FİNALE KALSIN

Sevilla maçı öncesi bikini polimiği ile neredeyse Fenerbahçe'nin çeyrek final başarısını bile gölgede bırakmıştı Ahmet Çakar. Hıncal Uluç'ta bundan etkilenmiş olacak ki bu pastadan o da nasiplenmek istercesine "Fener final oynasın kellemi keserim." demiş. Demiş ama bir şeyi hesaba katmamış sanırım. Değil Fenerbahçeliler, Ahmet Çakar'ı bikinili görmek isteyen Galatasaraylılar bile Fenerbahçe'nin Sevilla'yı elemesini istemişlerdir maç öncesi. Ne de olsa her zaman böyle bir manzara ile karşılaşmak mümkün olmuyor. Ama kimsenin Hıncal Uluç'un gövdesinden ayrılmış kellesini görmek isteyeceğini sanmıyorum. Çünkü o kellenin gövdesinin üzerindeyken de görülmeye değer birşey olduğunu düşünmüyorum.

7 Mart 2008 Cuma

Hayırlı Olsun.

Yeni futbol yorum blogumuz yayın hayatına başladı. Tüm futbol severlere hayırlı olsun.