2 Şubat 2010 Salı

Dinime Küfreden...

Malumunuz Mustafa Denizli önemli bir operasyon geçirdi. Kendisine acil şifalar diliyoruz. Ama postun asıl amacının bu olmadığını birazdan anlayacaksınız. fenerbahce.org'a sallamak için tam gün mesai yapanlar kendi kulüplerinin resmi sitesinin bu olaydaki tutumundan bihaber muhtemelen. Önder Turacı konusunda mangalda kül bırakmayan arkadaşlar, eski Galatasaraylı futbolcu ve teknik adamın, eski milli takım teknik direktörünün, ezeli rakibinin hocasının, Türk futbolunun simge isimlerinden birinin, her şeyi geçtim nihayetinde bir spor adamının ameliyatından sonra bir geçmiş olsun mesajını resmi sitelerinin atlamış olmasını acaba nasıl açıklayacaklar (pardon kıvıracaklar) merak ediyorum. İşin komik ve düşündürücü tarafı ise resmi siteleri şu an merhum Metin Oktay'ın doğum gününü kutlamakla meşgul. Aslında Türkiye gerçeğidir bu. Sağlığında kaç defa pasta kesmişlerdir Metin'e acaba. Mustafa Hoca'ya da ölünce lokma döker bu zihniyet. Her zaman söylüyorum bir şeyi deli gibi eleştirmeden önce ben ne yapıyorum diyeceksin. Dinime küfretmeden önce şahadet getireceksin.

29 Ocak 2010 Cuma

Galatasaray'ın Forvet Hattı

Bu blogta Galatasaray'ı yazmak adettendir deyip, günlerdir kafamı meşgul eden bir konuya değinmek istiyorum.
Efendim fotoğraf Galatasaray resmi sitesinden. Aslında az sonra yazacaklarımın net özetidir. 25 kişilik takım kadrosunda forvet kısmına 2 oyuncu yazabiliyorsanız ve bunlardan birini kural gereği Avrupa kupalarında diğerini de sakatlık nedeniyle hiçbir yerde oynatamıyorsanız yapılan transferlerin doğruluğunu tekrar tartışmak gerekir.
Devre arası transferinin en hızlı ve flaş takımı hiç şüphesiz Galatasaray. Kadroya dahil edilen isimleri kariyer ve yetenek olarak tartışmanın pek bir manası yok. Ama gerçek şu ki Baros ve Kewell'ın sakatlığı, Nonda'nın gönderilmesinden sonra takımda ciddi anlamda bir forvet sıkıntısı baş gösterdi. Bugün kadroda olmayan Nonda'nın ve sakatlıkları daha bir kaç ay sürecek Baros ve Kewell'ın ligteki 37 golden 21'ine imza attığını unutmayalım. Bu gol ayakları şimdi yoklar ve yerlerine alınan Dos Santos ve Jo'nun son iki sezondaki oynadıkları maç sayısı ve attıkları goller gösterecekleri performans konusunda soru işaretleri uyandırmakta.
Sezon başından beri Galatasaray için söylenen şey Türkiye'nin en iyi hücum hattına sahip olduğu ve yediğinden bir fazlasını atabilecek oyun sistemi ile mücadele ettiğiydi. Takımın en iyi işleyen yeri yani hücüm hattı hem sakatlıklar, hem gönderilen hem de yerine alınan yeni oyuncularla sil baştan bir hal almış oldu. İşleyen sistem tasfiye edildi ve yerine gösterecekleri performans merak konusu olan oyuncular getirildi.
Dos Santos son iki sezonda toplam 23 maç yapmış bir oyuncu. Kariyerinde bir sezonda 4 golden fazla atmışlığı yok . Kaldı ki bu takıma forvet oyuncusu olarak da alınmadı. Jo'nun Rusya ligindeki performansı ona Premier ligin kapılarını açmıştı ama son iki sezonda oynadığı 33 maçta sadece 10 gol atıp vasat bir performans gösterdiği için bugün Galatasaray'da.
Her iki oyuncunun ligin ikinci yarısında takıma uyum sorunu yaşama, Türkiye'ye alışamama, hatta gol kaçırma lüksleri bile yok gibi görünüyor. Kiralama yoluna gidilerek alınmış olmaları zaten kısa vadeli başarılar için düşünüldüklerinin göstergesi. Takım şampiyon olamazsa tribünlerden ilk tepki görecek isimler de bu oyuncular olacaktır. Tam tersi bir durumda yani Fenerbahçe'deki Nobre vakası gibi bir durum olursa da Galatasaray'ın şampiyonluğunda büyük katkıları olacaktır. Ama bu durum satın alma opsiyonu elinde olan Galatasaray yönetimini de büyük maliyetlerle karşı karşıya bırakacaktır.
Bazılarınızın Galatasaray'da gol atabilecek isimler sadece Jo ve Santos değil ki dediğini duyar gibiyim. Haklısınız. Kadroda Keita, Elona, Arda ve Caner gibi isimler de var. Ancak bunların ilk yarıda takıma yaptıkları katkılarda ortada. Arda'nın asist ve golleri dışında Caner'in son iki haftadaki performansı dışında dişe dokunur bir katkı göremedi Galatasaray taraftarı Elona ve Keita'dan.
Uzun lafın kısası, ara transferde takıma katılan 3 isim de taraftarı ve rakip takımları heyecanlandıracak özellikte. Ancak onlar için vazgeçilen isimlerin de en az gelen oyuncular kadar önemli olduğu bir gerçek. Bu üç yeni transfer Galatasaray'da kadro derinliği yaratmaktan çok, iyi işleyen bir sistemin yerine gelmiş “ya tutarsa” tadında transferlerdir. En basitinden Dos Santos'mu Kewell mı? Jo'mu Baros mu? Sorularına vereceğiniz cevaplar Galatasaray'daki son durumu özetleyecektir. Bekleyip göreceğiz. Futbolseverler için yeni transferlerin göstereceği her iki performansta çok şaşırtıcı olmayacaktır.

FAIR PLAY LİGİ 18.Hafta

20 Ocak 2010 Çarşamba

Sportif Direktörlük Dersleri...

Fırat, Aykut Kocaman'ın sportif direktörlüğe atandığı günden beri yetkisinin nerede başladığı ve nerede bittiği konusunda kafayı yemek üzere sanırım.Her fırsatta bu konuyu ısıtıp ısıtıp önümüze sürmesinin başka bir izahı olabilir mi yoksa? Bence olabilir. Çünkü konu Fenerbahçe'ye sallamaksa, hiç bir fırsatı kaçırmaz sevgili Fırsat, pardon Fırat. Yoksa blogta döne döne fenerbahce.org, Daum, Rıdvan Dilmen, Aziz Yıldırım,Güiza v.b 'ne aynı konularda sallamasının alzheimer ile bir alakası yok. O işine geldiğinde kıvrak zekasını ustalıkla kullanıp lafı çat diye gediğine koyar, işine gelmediğinde de sizi fotomaç okumakla suçlayıp, wikipedia'dan başka site bilmediğinizi iddia eder. Hatta abartır Türk bayrağı ile Liverpool bayrağını ayırt edemeyeceğinizi söyler.
Sportif direktörlük sadece Türkiye için değil dünya futbolu içinde çok eski ve yaygın bir kavram değil. Herkesin olduğu gibi Fırat'ın da bu konuda kafasında soru işaretleri olması aslında normal. Oysa spor gündemini ve özellikle spor yazarlarını yakından takip eden arkadaşım Fırat, Aykut Kocaman'ın bu göreve getirilmesinden bir kaç gün sonra Uğur Meleke'nin aşağıdaki yazısını atlamasaydı ( ki atladığını zannetmiyorum) bugün bu konu hala kafasını meşgul etmiyor olurdu. Ben yine de iyimser düşünüp okuma fırsatı bulamadığını düşündüğüm bu yazıyı bloga koyuyorum. Umarım bir işe yarar da bizde ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan tekrar postlardan kurtuluruz.
Aykut Kocaman- F.Bahçe hadisesi 15 Haziran Pazartesi 2009
Genel menajer, sportif direktör ya da futbol direktörü... Son dönemde Avrupalı futbol kulüplerince çokça tartışılan bu pozisyon, F.Bahçe-A.Kocaman ilişkisi ile tekrar hayatımıza girdi. Peki nedir bu “sportif direktör”? Avrupa’da her kulüpte var mıdır? Türkiye koşullarında sportif direktörlük yapmak mümkün müdür? Mesela A.Kocaman’a F.Bahçe’de ya da H.Şükür’e G.Saray’da rahat çalışma koşulları sağlanır mı? Sportif direktör ne yapar?Ansiklopedik bir karşılığı olmamakla birlikte, futbol kulüplerinde sportif direktörlüğün tanımı aşağı yukarı şu: “Sportif direktör, genelde eski teknik direktör ya da eski futbolculardan seçilir; çoğunlukla kulübün birikimlerinden faydalanmak istediği önemli spor adamlarıdır bunlar. Teknik direktörü asist eder, (meslekleri gereği doğal olarak futboldan anlamayan) yönetim kuruluyla köprü vazifesi görür. Teknik direktör bütün mesaisini idmanlara, takım seçmeye, taktik çalışmalara ayırdığı için; onun (tabiatıyla) yetişemeyeceği birtakım işler de sportif direktörün kapsamındadır: Oyuncu izleme ekipleriyle ilişkiler kurar, bütçe ve altyapıya (veya akademiye) kafa yorar. Genelde teknik direktör seçiminde de bulunur, hatta bulunmalıdır da... Zira eğer sportif direktörün, teknik direktör seçen masada olduğu bilinirse, yeni gelen hoca da tam bir güven hisseder; sportif direktörle çatışma içine girmez” Hoeness (B.Münih), Mijatovic (R.Madrid), Beguiristain (Barcelona), Gandini (Milan), Dean (Arsenal) bu pozisyonda bulunan/bulunmuş meşhur adamlar... Kimi sportif direktörler yıllarca bu görevi başarıyla sürdürüp, (Hoeness gibi) 8-10 hocayla çalışmayı başarırken; bazıları işlerindeki uzmanlıklarını kanıtlayıp transfer bile yaptılar (Chelsea’deki Kenyon ve Fiorentina’daki Corvino gibi)... Kimileriyse maalesef kulübün sırtına yük olmaktan öteye gidemedi. Newcastle’da Ocak 2008’de göreve başlayan Dennis Wise, önce Keegan’la anlaşamadı, sonra da Shearer’ın gelişiyle ayrıldı. Takım da sezon sonunda küme düşmekten kurtulamadı.
Sportif direktör gerekli midir?
Bir futbol kulübünde sportif direktörün gerekliliğini bilmek için sanırım atom mühendisi olmak gerekmiyor! İdman organize eden, taktik çalışan, bir sonraki maça hazırlık yapan, oyuncularıyla bire bir layıkıyla ilgilenen herhangi bir teknik direktörün normal şartlarda kalan işlere vakit ayırması mümkün değildir zaten... Uzmanlığı kendi oyuncuları olan bir teknik direktör, dünyanın kalan bütün futbolcularını nasıl takip edebilecek? Sözleşmelerle, bütçeyle nasıl ilgilenecek? Oyuncu temsilcileriyle, menajerlerle nasıl görüşecek? Teknik direktörün bir sonraki maçı veya bir sonraki ayı düşündüğü sırada; sportif direktör bir sonraki yılın planlarını yapan adamdır kısaca...
Türkiye’ye uygun mudur?
Uzatmadan söyleyeyim, cevabım “evet”... Hem de bu ülkenin sportif direktöre ihtiyacı, İngiltere’den filan birkaç kat fazla. Birincisi, ligdeki 18 takım içinde geçen sezonki teknik direktörüyle yola devam eden takım sayısı yalnızca 4, iki sezon tamamlamış hoca sayısı sadece 3 iken, kulüplerin teknik devamlılığı/anlayış istikrarını sağlayacak yegâne pozisyon “sportif direktör”dür... İkincisi de, bu kadar teknik direktör hareketini yavaşlatabilecek tek adam da “sportif direktör”dür aslında... Çünkü (işin doğası gereği) futbol tecrübeleri olmayan kulüp yöneticilerinin teknik direktörün başarısını ölçmede kullandıkları metot yanlış olabilir (Ki bir ligde bir sezonda 36 teknik direktör çalışıyorsa, bu metodun doğru olduğuna kimse beni ikna edemez). Futbolun içinden gelen bir sportif direktör, teknik adamın başarısını doğru ölçme konusunda da yönetim kurulunun ufkunu genişletebilir. Belki de yönetim kurulunun 9’uncu haftada göndereceği bir hocaya sportif direktörün kazandıracağı bir 8 hafta, daha fazla “4 yıllık G.Saray-F.Terim” evliliği yaşatabilir Türk futboluna...
A.Kocaman veya H.Şükür
Türkiye’deki yönetim kurulu kalitelerini ve koşullarını biliyoruz. Belki de birkaç önemli spor adamımız, bu yönetim biçimleriyle baş edemeyecek, kırılacak/dökülecek, sportif direktörlükte uzun kalamayacak... Lakin biraz sabrederlerse, bir miktar savaşırlarsa, kendilerinden sonrakilerin önünü çok ama çok açacaklar... Aykut Kocaman’a, Hakan Şükür’e ve onlardan sonra geleceklere, istikrarlı sportif direktörlere Türk futbolunun çok ihtiyacı var... Biraz sabır... Lütfen... Uğur MELEKE
Yazı budur dostlar anlayanlar anlamayanlara, özellikle anlamak istemeyenlere anlatsın. Öğrenmenin yaşı yok, ayıpta değil. Bak bende yıllardır şunu çözemedim mesela. Nisan 2008'de yönetimle yaşadığı fikir ayrılığı nedeniyle isfifa eden teknik adamı Kasım 2008'de halihazırda teknik adamın varken takıma teknik danışman olarak getirmenin ve hiç bir halt yemeden göndermenin futbolumuza katkısı nedir? Sende bunu açıklarsan bahtiyar olacağız...

18 Ocak 2010 Pazartesi

Ramazan 2016

Federasyon Euro 2016 adaylığımızı açıkladıktan sonra konu ile ilgili bir sürü spor yazarı, futbol adamının yazısını okudum. Her birinde özellikle seçilen şehir ve stadlarla ilgili değişik görüşler vardı. Ama hiç birinde Hürriyet gazetesi yazarı Emrah Öner'in tespitini göremedim. Gerçekten olayın bir de bu boyutu varmış. Buyrun okuyun. Şampiyonanın bize verilmesi durumunda alternatif çözüm önerilerinizi yorum bölümüne bekliyorum.
"Ve nihayet 2010 geldi. Ve nihayet Kazım ve Önder kovuldu. Ve nihayet Cüneyt Çakır Fenerbahçe maçına verildi. Ve nihayet Nihat gol attı. Ve nihayet bitter Bihter kocası ile yattı.
Yılmaz Vural’ın standupları, Carlos’un cezası, Semih’in opsiyonu, Sercan’ın bonservisi, Avatar’ın pipisi derken herkes 2010’a bomba gibi girdi.
Tabi ki Federasyon ve
MHK da 2010’a bomba gibi girdi.
Euro 2016 için şehirler seçti, polemik yarattı, Türkiye’yi ikiye böldü.
Benim aklıma takılan sadece şu.
Sen Konya’ya maç koyuyorsun, holigan gelsin Mevlana’yı görsün diye...
Kaldı ki Trabzon’da da Sümela var, o var bu var.
Sen bazı yerlere otel yetmez diyorsun, öbürlerinde daha stadyum bile yok...
Kaldı ki 6 senede sen Mardin’i Maldiv yaparsın.
Ve sen Kayseri’ye, Adana’ya maç koyuyorsun.
Esas konu o da değil...

2010 Ramazan ne zaman başlıyor?
11 Ağustos.
2016 Ramazan ne zaman?
11 Haziran.
Euro 2016 ne zaman başlar?
11 Haziran.
Yani sen bana diyorsun ki,
2016 Haziran’da Konya’da İngiltere – Almanya maçı var,
Kayseri’de de Hollanda – Rusya maçı var.
Bu maçlarda 300 bin litre bira içilir, ve o gün Ramazan.
Peki sen hiç hayatında Ramazan’da Kayseri’ye, Konya’ya, Ankara'ya gittin mi?
Yok.
O zaman 3 şıkkın var.
Ya maçları sahurda oynatacaksın, herkes çaktırmadan alkol alacak.
Ya maçları hepsini İzmir'de oynatacaksın, herkes çakarak alkol alacak.
Ya da Eshedu en la ilahe illallah...
" Emrah ÖNER

14 Ocak 2010 Perşembe

Grip mi Garip mi?

Bizim Fırat bayılır Daum'un tuhaf fotoğraflarını yayımlamaya. Bu defa ona fırsat vermemek için ben erken davrandım. Tokatspor ile oynanan Ziraat Türkiye Kupası maçında hasta hasta takımının başındaydı Alman hoca. Sağlam adamın bile sümüğünün donduğu Olimpiyat Stadı'nda battaniyeye sarılarak maçı takip etti. İkinci yarının başında Mehmet Topuz'un attığı golü göremedi soyunma odasında dinlendiği için. Bu halini medyamızın değerli(!) spor yorumcuları fazlasıyla eleştirdi. Maçı önemsememek, oyuncularının konsantrasyonunu bozmakla suçlandı. Maçı önemsemediğini iddia edenler ilk onbirde as takımdan 7 oyuncuyu (Bilica, Lugano, Christian, Mehmet Topuz, Özer, Alex, Güiza) oynatmasını bu defa gözardı ettiler. Oysa aynı kişiler Daum'u kolay maçlarda bile yedeklere şans vermemekle eleştiriyordu. Hastaysa evinde dinlensin diyen de oldu, bu takımda yardımcı antrenörler ne işe yarar diyen de. Ben mi çok alınganım yoksa konu Fenerbahçe olunca medyamız mı bu kadar hassas bilemiyorum. Bildiğim birşey var ki bu ülke soğuk olduğu için Ankara deplasmanına gitmeyen teknik adamları da gördü diyerek ortamı yapıyorum. Buyrun golü siz atın.

7 Ocak 2010 Perşembe

Bırakın Yaram Kanasın...

"Kariyerimin artık sonuna gelirken birçok şey yaşadım. Şampiyonluklar, kupalar kazandım. Oynadığım liglerde en iyi kaleci seçildim, milli takım forması giyerek, Dünya Kupası oynadım. Ancak 6 sezon boyunca Fenerbahçe'yi Kadıköy'de yenemedik. Berabere bile kalamadık. Bu içimde kanayan bir yaradır. İmkanım olsa bir kez daha Sarı-Kırmızılı formayı giyip, Kadıköy'de galip gelmek isterim..." Aly Faryd Mondragon

30 Aralık 2009 Çarşamba

Mutlu Yıllar

2009 kendi adıma blogu yatarak geçirdiğim bir yıl olarak bitmek üzere. Bayramı, seyranı, 1000. postları Fırat girerdi hep ama yılbaşı postu da bana nasipmiş. 2010 insanlığa barış, mutluluk getirir mi bilmem ama Dünya Kupası oynanacak olması nedeniyle futbolseverler adına 2009'dan daha iyi geçeceği kesin. Herkese futbol dolu sağlıklı bir sene diliyorum. Seneye görüşürüz geyiği ile de aranızdan ayrılıyorum :)

18 Aralık 2009 Cuma

FAİR PLAY LİGİ 16.Hafta


Gençlerbirliği'nin istikrarı ve liderliği devam ediyor. Bu hafta Trabzonspor-Fenerbahçe maçından sonra Trabzonspor yerini koruyabilecek mi merak ediyorum. Kasımpaşa ligte her maçtan puan almaya devam ederken fair-play liginde gerilemeye başladı. Başarı ve fair-play için şu an en iyi örnekler Bursaspor ve Beşiktaş gibi görünüyor. Onlar da bu hafta karşı karşıya gelecekler. Süper lig kadar fair play ligi içinde ilginç bir hafta bekliyor bizi. Fenerbahçe için ise, "son anda bu ligte kalır" demekten başka diyebilecek bir şey yok.

11 Aralık 2009 Cuma

5 Aralık 2009 Cumartesi

FAIR PLAY LİGİ 14.Hafta


Lider Gençlerbirliği'nin 4 haftada sadece 2 sarı kart görmesi Fair Play ligindeki iddiasını ortaya koyuyor. Geçen sezon son haftada kaçırdıkları ödülü bu sezon mutlaka kazanmak istiyorlar sanırım. İlhan Cavcav çıkıpta eski şovlarından birini yapmazsa bu takımı kimse durduramaz diyorum :)

1 Aralık 2009 Salı

19 Kasım 2009 Perşembe

Ben Kimim?

bitmez...

Yoğun Tedavi

"Arda Turan domuz gribi oldu." demek haber değeri taşımıyor olsa gerek ki Milliyet (Basında Güven) haberi "Aşk tatiline gitti domuz gribi oldu" diye veriyor internet sitesinden. Türk medyasını eleştirirken acımasız davrandığımızı düşünebiliriz bazen ama konu "internet gazeteciliği" ise ne söylesek az söylemiş oluruz. "Arda'nın yoğun tedavisi sürüyor." başlığının altına sevgilisi olduğu söylenen Sinem Kobal'ın saçını okşarken ki resmini koymak gazetecilik oluyor ülkemde. Roma'ya gitti dönüşte yatağa düştü demekse "geneleve gitti, aids oldu" demek gibi. Sanki domuz gribinden 80 küsür kişi başka ülkede öldü. Bu ülkede domuz gribine yakalanma olasılığı yokmuş gibi kelamlar edilmiş. Fotomaç, Fanatik, Bulvar olsa pas geçerdik bu defa ama Milliyet yapınca insan aynı gazetede Mehmet Demirkol'u okuduğuna üzülüyor.
Arda da skandallarla başladığı seneyi bir de domuz gribine yakalanarak bitiriyor. Artık kurşun mu döktürür, nazar boncuğumu takar bilemem ama terslikler geldi mi böyle üst üste geliyor işte.
Aynı şey Galatasaray için de geçerli. Son bir hafta içinde Galatasaray'ın adının geçtiği olaylardan değil gazete aylık dergi çıkartılırdı herhalde.
Neyse biz kaptana geçmiş olsun dileklerimizi iletelim. En kısa sürede iyileşti haberlerini alalım. Son olarakta domuz aşısı ve korunma yöntemlerini sorguladığımız şu günlerde, Türkiye'de en iyi hastanelerde kontrol edilen, spor yapan, uykusuna, yemesine, içmesine dikkat eden bir sporcunun da bu hastalığa yakalanmış olması ayrıca moral bozucudur diyorum.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Nasıl Yani ?

POTADA BİR ASLAN KLASİĞİ: Galatasaray Cafe Crown 74 - Fenerbahçe Ülker 72
Galatasaray Cafe Crown, Beko Basketbol Ligi’nin 5. Hafta mücadelesinde, Abdi İpekçi Spor Salonu’nda Fenerbahçe Ülker’le karşılaştı. Galatasaray taraftarlarının yoğun ilgi gösterdiği maçta, 2 kez uzatmaya giden zorlu mücadeleyi takımımız 74-72 kazandı.
Tamam blog futbol blogu. Bende basketboldan bahsetmeyeceğim zaten. Dün akşam oynanan olaylı derbiyi Galatasaray resmi sitesi bu şekilde haber yapmış. Maçta çıkan olaylara, yapılan açıklamalara vs. hiç girmeyeceğim. Takıldığım nokta haberin başlığı. "Potada bir aslan klasiği" Klasikten kastedilen her derbi maçta olay çıkarmalarıysa söyleyecek sözüm yok. Ama "Hep yeniyorduk, yine yendik" ise kastedilen, tek kelimeyle yavaşşşş derim. İki takım arasında oynanan son 9 maçın 6'sını Fenerbahçe kazanmış ve Galatasaray'ın üst üste iki galibiyeti yokken böyle başlık atmak için insanın ya basketbol maçlarını hiç izlemiyor olması lazım yada taraftarını salak yerine koyması.

13 Kasım 2009 Cuma

FAIR PLAY LİGİ 12.Hafta

Geçen haftaya göre ilk 3 ve son 5 sıranın değişmediği tabloda Beşiktaş 2 sıra yükselerek 4. oldu. İki sıra gerileyen Denizlispor 6.lıkta. Şampiyonluk mücadelesi veren Galatasaray ve özellikle Fenerbahçe'nin Fair Play liginde durumları içler acısı. Alkışlar ilk üç sıradaki Gençlerbirliği, Bursaspor ve Trabzonspor'a gidiyor bu hafta.

12 Kasım 2009 Perşembe

Aboneyim Abone (!)

Galatasaray Dergisi 7 yıldır yayın hayatında. Belki de Türkiye'de içerik ve tasarım olarak en iyi resmi spor kulübü dergisi. Bir yıllık abonelik ücreti 65 TL. GSTv Mayıs 2007'den beri yayın hayatında. Bir süre önce Digiturk ile anlaşarak aylık 4,99 TL karşılığında üyelik sistemine geçti. GS Tv'ye sms yoluyla bile abone olabiliyorsunuz. Bu bilgileri neden mi veriyorum. Galatasaray'ın son divan kurulu toplantısında eski yöneticilerden ve divan kurulu üyesi Kemal Onar şöyle bir açıklama yaptı. "Kulübün dokuz bin üyesi bulunuyor. Bunlardan 39’unun G.Saray Dergisi’ne üyeliği, GS TV’ye de sadece Polat ve Mümtaz Tahincioğlu’nun üyeliği bulunmaktadır."
Rakamlar gerçekten şaşırtıcı ve düşündürücü. Kulüple yatıp, kulüple kalktığını iddia eden yöneticiler, canından çok sevdiği için kulübe üye olanlar bu durumu nasıl açıklayacaklar çok merak ediyorum. Herşeyi geçtim insan sırf meraktan o dergiyi alır okur. Yada belki GS Tv'ye çıkarım da kaçırmayayım deyip abone olur ya.

7 Kasım 2009 Cumartesi

FAIR PLAY LİGİ 11.Hafta

Uzun zamandır aklımdaydı. Her ne kadar görsel ve yazılı medya çok önemsemese de geçen sene başlayan Fair Play Ligi uygulamasını önemseyenlerdenim. Her hafta Turkcell Süper Ligi puan durumunu Fırat sizlere aktarıyordu. Bundan böyle Fair Play Ligini de ben aktarayım dedim. Fair Play ligi ile ilgili biraz bilgi aktarmak istiyorum.
Geçtiğimiz sezon Gaziantepspor'un şampiyonluğu ile sonuçlanan Turkcell Fair Play Ligi, Turkcell Süper Lig'de yaşanan heyecan, coşku ve mücadele keyfinin centilmenlik ruhuyla daha da artması için, futbola yeni bir soluk getirmeyi hedefliyor.
Turkcell Fair Play Ligi tablosu, Turkcell Süper Lig'de mücadele eden 18 takımın sezon sonuna kadar oynadığı her maçta aldığı her sarı kartın 1 puanla, her kırmızı kartın 3 puanla; saha kapatma ve seyircisiz oynama cezalarının 5'er puanla; hak mahrumiyeti cezalarının 6 puanla değerlendirilmesiyle oluşturuluyor. Ayrıca takım halinde sportmenliğe aykırılık cezası ve PFDK'nın vermiş olduğu cezalar da değerlendirmeye ceza puanı olarak işleniyor. Sezon sonunda en az puan toplayan takım Turkcell Fair Play Ligi'nin şampiyonu olacak.
GENEL KRİTERLER:
- KIRMIZI KART: 3 puan
* Alınan ceza maç sayısı 3 ile çarpılarak hesaplanır.
* Müsabakadan Men: Ceza alınan maç sayısı x 3 puan olarak hesaplanır.
* Çift sarı veya kırmızı kart sonrasında Müsabakadan Men Cezası alınmışsa, her iki cezanın puanları toplanır.
- SARI KART: 1 puan
* Çift sarı kart: Kırmızı kart olarak değerlendirilir.(3 puan)
- SAHA KAPATMA: Ceza maç sayısı x 5 puan olarak hesaplanır.
- SEYİRCİSİZ OYNAMA : Ceza maç sayısı x 5 puan olarak hesaplanır.
- HAK MAHRUMİYETİ: Disiplin Kurulu Hak mahrumiyeti tablosuna göre alınan ceza maç sayısı x 6 puan olarak hesaplanır.
Disiplin Kurulu Hak Mahrumiyetleri Tablosu:
- Sekiz güne kadar (1-8) müsabakadan men yerine 1 maç
- Onbeş güne kadar (1-15) müsabakadan men yerine 2 maç
- Yirmiiki güne kadar (1-22) müsabakadan men yerine 3 maç
- Otuz güne kadar (1-30) müsabakadan men yerine 4 maç
- Otuzsekiz güne kadar (1-38) müsabakadan men yerine 5 maç
- Kırkbeşgüne kadar (1-45) müsabakadan men yerine 6 maç
- Elliiki güne kadar (1-52) müsabakadan men yerine 7 maç
- Altmış güne kadar (1-60) müsabakadan men yerine 8 maç
- Altmışsekiz güne kadar (1-68) müsabakadan men yerine 9 maç
- Yetmişbeş güne kadar (1-75) müsabakadan men yerine 10 maç
- Sekseniki güne kadar (1-82) müsabakadan men yerine 11 maç
- Doksan güne kadar (1-90) müsabakadan men yerine 12 maç
- Doksan günden fazla süreyle alınan hak mahrumiyeti cezalarında, tablodaki zaman aralıkları baz alınarak ceza maç sayısı eklenerek hesaplanır.
DİĞER KRİTERLER:
- Takım halinde sportmenliğe aykırı hareket:
* Sarı kartlar ve kırmızı kartlar sebebiyle alınan cezalar x 2 puan olarak hesaplanır. (Ceza puanları tabloda kendi kolonlarında yansıtılır.)
* Müsabaka görevlisine hakaret edilmesi, kararlarına karşı sportmenliğe aykırı şekilde itiraz ederek karşı çıkılması, baskı kurmaya çalışılması, tehdit edilmesi, söz konusu kişiye karşı güç kullanılması sebebi ile alınan cezalar 12 puan olarak değerlendirilir ve kırmızı kart hanesine işlenir.
* Doping, bahis ve şike tespiti durumunda ilgili kulüp 75 puan ile cezalandırılır.
- Transferler:
* Bir takımdan başka bir takıma transfer olan oyuncunun, transfer olana kadar geçen dönemde aldığı cezalar eski takımına aittir.
* Kulüple ilişiği kesilen veya kadro dışı bırakılan oyuncuların cezaları, bu durumların ortaya çıkmasından önceki döneme kadar bulunduğu takıma aittir.
- Hükmen Mağlubiyetler:
* Herhangi bir sebeple hükmen mağlubiyet kararına yol açan müsabakalarda, müsabaka sonucunda ortaya çıkan cezalar geçerlidir. TFF yönetim kurulu kararları uygulanır.
- Tamamlanamayan Müsabakalar:
* Tamamlanamayan müsabakalarda puanlama alınan cezalara göre yapılır.
- Lig Dışı Bırakma ve Alt Kümeye İndirme:
* Futbol ailesine olan alacakları sebebi dışında herhangi bir sebeple lig dışı bırakılan veya alt kümeye indirilen kulüple, Turkcell Fair Play Ligitablosundan çıkarılırlar.
- Maç Tekrarı ve Maçın Yarıda Kalması:
* Herhangi bir sebeple tekrar edilen maçlarda, puanlama sonraki maçlar üzerinden yapılır.
* Herhangi sebeple kaldığı yerden devam ettirilen maçlarda, maçın kalan kısım oynandıktan sonra puan hesabı yapılır.
ÖDÜLLENDİRME:
- Sezon sonunda en az puana sahip olan ilk üç takım ödül almaya hakkazanır.
- Puanlarda eşitlik söz konusu olursa öncelikle takımların tamamlanamayan müsabakaları varsa bunlar dikkate alınır.
- Eşitlik devam ediyorsa, saha kapatma sayıları dikkate alınır.
- Buna rağmen eşitlik devam ediyorsa, seyircisiz oynama cezaları dikkate alınır.
- Buna rağmen eşitlik devam ediyorsa, toplam hak mahrumiyeti gün sayısı dikkate alınır.
- Buna rağmen eşitlik devam ediyorsa, müsabakadan men cezaları dikkate alınır.
- Buna rağmen eşitlik devam ediyorsa, takım halinde sportmenliğe aykırhareket sayıları dikkate alınır.
- Buna rağmen eşitlik devam ediyorsa, kırmızı kart sayıları dikkate alınır.
- Buna rağmen eşitlik devam ediyorsa, sarı kart sayıları dikkate alınır.
- Tüm şartlara rağmen eşitlik bozulmazsa Turkcell Süper Lig sıralamasında üstte olan takım Turkcell Fair Play Ligi'nde üst sırada yer alır.
TOPLAM ÖDÜL: 1.000.000 USD
BİRİNCİ TAKIM:500.000 USD
İKİNCİ TAKIM: 300.000 USD
ÜÇÜNCÜ TAKIM: 200.000 USD
TABLO GÜNCELLENMESİ:
- Turkcell Fair Play Ligi tablosu, TFF Yönetim Kurulu,PFDK ve/veya Tahkim Kurulu'nun vermiş olduğu kararlar sonrasında güncellenerek duyurulacaktır.
- Turkcell Fair Play Ligi tablosu, her Cuma güncellenerek duyurulacaktır.

6 Kasım 2009 Cuma

Yine Aylardan Kasım #2

Şairin de dediği gibi "Unutmak kolaysa, önce sen unut".

3 Kasım 2009 Salı

EZELİ REKABETİN 10 YILI


Fenerbahçe üst üste 10'uncu kez Kadıköy'de Galatasaray'ı yenme başarısı gösterince, herkeste bir 10 yılın muhasebesini yapma merakı baş gösterdi. İnternette dolaşan mailler ve fotoğraflarda Fenerbahçe'nin son 10 sezonda tek başarısının “Galatasaray'ı Kadıköy'de yenmek” olduğu konusunda birileri ağız birliği etmiş görünüyor. Hatta Fırat pek böyle mailler göndermesede bu kez prensibini bozup bir tane de bana göndermiş. 10 yılda üç büyük kulübün aldığı kupaları gösteren fotoğrafı görünce bu düzmeceye müdehale etme gereği duydum. Kısa bir araştırmadan sonra aşağıdaki bilgilere ulaştım. Son 10 sezonda iki takım neler yapmış gelin bir bakalım.

1999-2000 sezonu ve sonrasında oynanan toplam 10 sezonu değerlendirdiğimizde;
Fenerbahçe rakibini kendi sahasında 9 defa yenmiş. 1 defa mağlup olmuş.
Galatasaray rakibini kendi sahasında 4 defa yenmiş. 3 defa mağlup olmuş. 3 maç berabere bitmiş.
Bu 10 sezonda Fenerbahçe 4 şampiyonluk ve 3 ikincilik alırken, Galatasaray 4 şampiyonluk ve 2 ikincilik almış.
Yine bu 10 sezonda Fenerbahçe Türkiye Kupasında 4 defa final oynamasına rağmen kupayı kazanamamış, Galatasaray oynadığı 2 finali de kazanmıştır.
Bu 10 sezonun son 4 sezonunda oynanmaya başlanan Süper Kupa'yı Fenerbahçe 2 defa kazanmış, Galatasaray 1 defa kazanmıştır.
Gelelim Avrupa'ya.

Bu 10 sezon boyunca Galatasaray 1999-00 sezonunda Uefa ve Süper Kupayı kazanarak büyük bir başarıya imza atmıştır. 2000-01 sezonunda da Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynamıştır. Bu süre zarfında 6 defa Şampiyonlar Ligi'ne katılmıştır. Aynı dönemde Fenerbahçe 5 defa Şampiyonlar Ligi'ne katılmış ve 2007-08 sezonunda çeyrek final oynamıştır.
Sonuç olarak 10 sezon boyunca Fenerbahçe 4 lig ve 2 süper kupa olmak üzere 6 kupa kazanmış, Galatasaray 4 lig,2 Türkiye kupası,1 süper kupa,1 Uefa Kupası ve 1 Uefa Süper kupası olmak üzere 9 kupa kazanmıştır.
Görüldüğü üzere son 10 sezonda Fenerbahçe'nin tek başarısı Galatasaray'ı Kadıköy'de yenmekle sınırlı kalmamış. Kalkıp burada sadece Fenerbahçe'den 3 kupa fazla almışsınız deyip Uefa kupasını ve Süper kupayı yok sayacak değilim. Ama Avrupa'da alınan iki kupadan sonraki rekabette atbaşı gidildiği arada gerek lig gerek Avrupa'da önemli bir farkın olmadığı görülmektedir.
Yazarın notu: Bu yazı derbi sonrasında blogu tekrar kızıştırmak amacıyla değil tamamen bilgilendirme amaçlı yazılmıştır. İstatistiklere kaynak Wikipedia değil TFF resmi sitesidir.