29 Ağustos 2008 Cuma

TATANGALAR

Hazır laf taraftar gruplarından açılmışken devam edelim. Tatangalar Sakaryaspor'un efsane taraftar grubu. Sakarya'nın girişinde Sakaryaspor bilboard'ının üzerine şöyle yazmış taraftar:
"Anlatamadık.....Bizim için ne şampiyonluk önemli ne de küme düşmeniz. Yeter ki gözümüzden düşmeyin."

OYNAYAMAM YERİM DAR


Mahalle arası düğünlerinde rastlanır böylelerine. Oynamak için ikna etmeye çalıştıkça nazlanırlar. Öyle kararlı görünürler ki oynatmayı başarabilirseniz ilk defa oynayacak sanırsınız. Sonra piste bir atarlar kendilerini. Allahhhh, tutabilene aşk olsun. Tanyeliler, Asenalar su dökemez ellerine.
Çarşı'nın kendimize de karşıyız, feshettik kendimizi demesiyle başlayan, dinlenip yapılacakları göreceğizle devam eden süreç İnönü'deki ilk resmi maçta sona erdi. Daha kendilerini neden feshettiklerini anlamaya çalışıyorduk ki geri dönüşleri çabuk oldu. Öyle tibünlerde bir kaç pankartla falan da değil. Liderleri Allen orta sahada üçlü çektirerek yaptı Çarşı'nın açılışını.
Şimdi sormazlar mı adama bu kadar hevesliydin dönmeye, neden gittin diye ?

UEFA 1.Tur Kuraları

Grup 1
Milan - FC Zurich
Timisora - FK Partizan
St. Patrick - Hertha Berlin
BanikOstrava - Spartak Moskva
Metaltist Kharkhiv(Ukrayna) - Beşiktaş

Grup 2
Portsmouth - Vitoria SC
Kayserispor - Paris Saint-Germain(Fransa)
Sevilla - Salzburg
Wolfsburg - Rapid Bucuresti
Sampdoria - Kaunas

Grup 3
Maritimo - Valencia
Dinamo Zagreb - Sparta Prag
Manchester City - AC Omonia
Young Boys - Club Brugge
Nancy - Motherwell

Grup 4
Everton FC - Standard Liege
Napoli - Benfica
AC Bellinzona(İsviçre) - Galatasaray
NEC - Dinamo Bucuresti
Racing Santander - FC Honka Espoo

Son Transferler

Baros ve Josico'nun İstanbul'da olduğu saatler. Kulüplerinin resmi sitelerinin açılış sayfaları. Aziz Başkan acaba "Daha yaşlısı da olabilirdi" mesajı mı vermek istiyor?

HADDİNİ BİLMEK

"Fransa Ligi'nin golcüler için zor olduğunu söyleyebilirim. Son 10 yılda gol kralları genelde 16 - 17 gol attı. Fiziksel bir lig benim için problem değil. Mücadelemi yapacağım. Önemli olan takıma katkı yapmak ve takımı ileriye taşımak. Benden de bunu bekliyorlar. Kaç gol attığım önemli değil. Ama 10 gol atarsam benim için çok güzel olur."
Oysa Türkiye'ye geldiğinde havaalanında omuzlar üzerinde "Türkiye liginde 25-30 atarım." diye açıklama yapmıştı. İki sezonda Avrupa maçları da dahil 20 gol atabildi.
İnsanın o kalabalıkta omuzlar üzerinden inip mütevazi açıklamlar yapmasını beklemek zor belki ama bir sezon sonra hedefini 10 gole kadar düşürmesine sebep Fransa liginde 16-17 golle gol kralı olunması değil sanırım. Son iki sezonda Süper Ligte Alex'in 19, Semih'in 17 golle gol kralı olduğunu düşünürsek, Kezman'a bu cüretkar açıklamaları yaptıran şeyin Türkiye ligini gerçekten tanımamış olmasını gösterebiliriz. Zaten geldiğinde de tribünlere dönüp "Buraya gelmeden önce 'Türkiye'de tek büyük G.Saray zannediyordum. Ama geldikten sonra bu bilginin yanlış olduğunu gördüm" demesi de durumu doğrular nitelikte.

28 Ağustos 2008 Perşembe

Günün Sözü

Günün sözünü blog üstadı Aceto söylemiş. Herkesin hoşuna gitmeyebilir ama ben bayıldım.
Kim derse ki bugünden "Kadıköy'de UEFA Kupası'nı kaldıracağız", dikkat et de fıtık olma derim...ACETO

Show must go on

Dün gecenin en güzel iki karesiydi bana göre. Fenerbahçe seyircisi ve kaptan Alex. Her ikiside üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Saraçoğlu'nu dolduran taraftar stad efsanesinin herhangi bir taraftar grubunun tekelinde olmadığını ispatlarcasına sadece takımını destekledi. Yarattığı atmosferden, alışkın oldukları halde Partizanlıların bile etkilendiğini düşünüyorum. Bu stadta son 14 Avrupa kupası maçında yenilmiyor olmanın, son 8 maçıda kazanmış olmanın en kolay açıklaması şüphesiz bu seyircidir. Yıllardır koşmuyor, Avrupa maçlarında yok denilen Alex'in maça nasıl damgasını vurduğunu, nasıl mücadele ettiğine şahit olduk. Sahadaki 21 kişiden öyle farklıydı ki, bir ara dayanamayıp "Alex çok sırıtıyor bu takımda, çıkar şunu oyundan" diye bağırmaktan kendimi alamadım. Gerçekten de oyun zekasıyla kafa topuna çıkmadan hava topunun nasıl alınacağını, topa dokunmadan nasıl pas verilebileceğini öğretiyordu bizlere. Zor maçlarda ortadan kaybolan Alex gitmiş, maçın her dakikasında sorumluluk alan bir kaptanı izliyorduk. Güzel oyununu bir de golle süsleyerek resitalini sonlandırdı.
Dün gecenin güzellikleri bunlardı. Geriye kalanlardan bahsedip Şampiyonlar ligine altıncı kez kalmanın keyfini kaçırmak istemiyorum. Belki başka bir yazıda Kazım'ı, Carlos'u, Maldonado'yu yazarım. Şimdi biraz işin keyfini çıkarma zamanı. Akşam 7'de kura çekiminde olabilmenin nasıl bişey olduğunu unutturmayanlara teşekkürler.
Bu arada merak edenler için ilk torbadan Barcelona'nın, ikinci torbadan PSV veya W.Bremen'in, dördüncü torbadan da S.Donetsk,Fiorentina,D.Kiev ve A.Madrid dışındaki bir takımın çıkmasını umuyorum.

Şampiyonlar Ligi

Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme rövanş maçlarında alınan skorlar:

Fenerbahçe-Partizan:2-2 2-1
Borisov-L.Sofya: 1-0 1-1
Kaunas-Aalborg: 0-2 0-2
D.Kiev-S.Moskova: 4-1 4-1
Basel-Guimaraes: 0-0 2-1
A.Madrid-Schalke: 0-1 4-0
D.Zagreb-Shakhtar: 0-2 1-3
Marsilya-Brann: 1-0 2-1
Olympiakos-Anorthosis: 0-3 1-0
Slavia Prag-Fiorentina: 0-2 0-0
Arsenal-Twente: 2-0 4-0
Liverpool-Standard: 0-0 1-0 (Uzatmada)

Şampiyonlar Ligi’nde grupların belirleneceği kura çekimi Monaco’da, Türkiye saatiyle 19.00’da yapılacak. Kuralara dört torbadan toplam 32 takım katılacak. İşte takımlar ve gruplar:

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Sigara Sağlığa Zararlıdır.Baş Ağrısı Yapar.

Haftasonu oynanan Antalyaspor-Beşiktaş maçında atılan beş golden daha çok Başkan Yıldırım Demirören'e seyircilerden atılan çakmak konuşuldu. Maçtan sonra Beşiktaş cephesi olayları kınarken Antalya cephesinden ilk açıklamalar bugün geldi. Antalyaspor Yönetim Kurulu'nun bugün yaptığı toplantıdan sonra yaptığı açıklamalarda stad dışında çıkan olayların sorumlusu alkollü Beşiktaş taraftarları olarak gösterildi. Demirören'e atılan çakmakla ilgili açıklama ise futbol literatürümüze girecek cinsten. El değmeden paylaşıyorum;
"Açık kamusal alan olarak değerlendirilen statlarda uygulanmakta olan sigara içme yasağını hiçe sayarak müsabaka süresince numaralı tribündeki 4 bin taraftar önünde devamlı sigara içmiş olan Sayın Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören bazı taraftarların sesli uyarılarını da hiçe sayarak, kabul edilemez bir tavır sergilemeye devam etmiş ve münferit bir sigara tiryakisinin kendisine yönelik tatsız bir hareketine maruz kalmıştır. Yapılan bu münferit ve kaba hareket hiçbir şekilde kabule şayan değildir. Ancak Sayın Beşiktaş Başkanı’nın bu hareketin oluşmasına sebebiyet verici kanun tanımaz provokatif davranışının ve akabinde sair yönetim kurulu üyelerinin tükettikleri içeceklerin koku ve tesiri altında tribünlere karşı tavır ve söylemlerini kamuoyunun değerlendirmesine sunuyoruz."
Açıklamanın ana fikri stadta sigara içersen kafana çakmağı yersin mi? Bu nedir ya? Olayı münferit bir sigara tiryakisi gerçekleştirmiş. Pratikte tiryakinin çakmağı Demirören'e değil, sigara paketini Demirören'in tiryakiye atması gerekmiyor mu? En azından bu olay sigara içmenin sağlığa gerçekten zararlı olduğunun kesin bir kanıtı olmuş oldu. Siagara yasağı bu şekilde uygulanacaksa sabahları Pasaport vapurunda sigara içenler oluyor dur bende onları denize atayım bari.

Sakata gelmek...

Geçen sezon Galatasaray'ın yaşadığı sakatlık problemlerini bu sene Fenerbahçe yaşıyor. Sezon öncesi kampının ilk gününde Deivid'in ayağının kırılmasıyla başladı lanet. Sonra arkasından Vederson geldi. Deniz ve Tümer bir önceki sezondan taşımışlardı sakatlıklarını. Bunlara son hafta Semih, Edu ve Selçuk'un sakatlıklarının da eklenmesi işin tuzu biberi oldu. Bu yazıyı yazarken de son dakika bombası olarak Emre'nin maç kadrosundan çıkarıldığı haberi geldi. İnternette dolaşmaya korkar oldum. Maç saatine kadar Samandıra'da yerlere paspas bile yapılmasın. İlave bi sakatlığa kimsenin tahammülü yok. Alt alta yazdığın zaman sekiz ismin sakat olması, bunların beş tanesinin bu takımda direk oynayacak oyuncular olması durumun ciddiyetini gösteriyor. Burak'ın bu kadar kısa sürede böyle bir maç öncesi cezalı duruma düşmesi bile sinir bozucu. Yerine oynayacak oyuncuların görevlerini en iyi şekilde yapacaklarından kuşkumuz yok geyiği beni rahatlatmaya yetmiyor. Kaybedilecek sadece bir maç değil. Bütün bir sezona mal olabilecek bir maç bu akşamki. Aragones'in geri dörtlüde Edu'nun yerine Yasin'i mi yoksa Önder'i mi tercih edeceğini bekleyip göreceğiz. Benim tercihim Önder. Orta sahada Kazım-Alex-Maldonado-Uğur dörtlüsü alternatifsiz gibi duruyor. Ancak Selçuk,Emre ve Deniz'in sakatlıklarından dolayı orta sahayı beşleyecek beşincinin kim olacağı konusunda çok fazla alternatifte yok. Emre'nin sakatlanmasından sonra kadroya dahil edilen Semih'in oynama ihtimali var. Partizan'ın ilk maça oranla eksiksiz bir kadroyla mücadele edecek olması ve kaybedecek bişeylerinin olmaması bu maçta onlar için artılar. Fenerbahçe'nin ilk maçtaki 2-2 lik skor avantajından sonra güveneceği en büyük şey ise seyircisi. Sahasındaki üst üste sekizinci Avrupa maçını kazanmasında seyircisine çok iş düşecek bu akşam. Olası bir mağlubiyeti düşünmek bile istemiyorum.Fotomaç'ın manşetleri gözümün önüne geliyor.

Sakata geldik...

PARTİ ZANnettik cenazeymiş...

Bu adam kokuyor.

Niyetim uzanamadığı ciğere mundar muamelesi yapmak değil ama Aragones geldiğinde onu ırkçı olmakla eleştirenlere küçük bir gönderme yapmak istiyorum.
Kariyerinin Fransa durağında Lyon formasını giydiği bir Rennes maçında Kamerunlu rakibi Mbia'ya elini burnuna götürerek yaptığı, “Bu adam kokuyor” hareketini hatırlatmak istedim Milan Baros'un. Hadi canım demek gibi bir şansınız yok. Fotoğraf üstte.
Kezman'ı Türkiye'ye ilk geldiğinde daha maç yapmadan Sırp milliyetçisi olarak suçlayanlar, Aragones'e ırkçı etiketi yapıştıranlar için mükemmel bir malzeme.
Transfer edilen futbolcuların eşlerini yada kız arkadaşlarını bile malzeme yapmaktan çekinmeyenler için Baros'un erotik pozları ve hemcinsiyle yanak yanağa fotoğrafları tribünlere nasıl yansıyacak bakalım.
Kameralara poposunu gösterdiği için Beşiktaş'a transferi son anda iptal edilen Dino Dipric'ten sonra Baros'un bu pozları çok konuşulacağa benziyor.
Herşeye rağmen iyi transfer. Bouzid,Carrusca,Barusso yerine Meira, Kewell ve Baros'u izleyecek olmak herhalukarda daha keyif verici olacaktır.

26 Ağustos 2008 Salı

RESMİ DERGİLER

Bu sezon Turkcell Süper Lig'inde mücadele edecek olan 18 takım üzerinde yaptığım araştırmada 13 kulübün resmi dergisinin olduğunu, (Kayserispor'un dergisinin resmini ne sitelerinde ne de internette bulabildim) Ankaragücü Kulübü'nün çok yakında resmi dergilerini hayata geçireceğini öğrendim. Hacettepe, Denizlispor, İstanbul BŞB ve G.Antep kulüplerinin ise benim tespit edebildiğim resmi dergileri yok. Yanılıyorsam blogu takip edenler düzeltebilir.
Dört büyüklerin dergilerinden hepimiz haberdardık. Şaşırtıcı olan bu sezon süper ligte yeniden mücadele edecek olan Kocaeli, Antalya ve Eskişehirspor'un resmi dergilerinin olması. Bu durum bu şehirlerdeki taraftar ve futbol olgusunun köklü olduğuna da bir işaret zaten. Medyamızın dört büyükler dışında pek te ilgi göstermediği Anadolu takımlarının dergilerine göz atmak ve onlar hakkında daha detaylı bilgiler edinmek zevkli olurdu diye düşünüyorum.

Pankartlar



Sezonun ilk haftasında tribünlerde açılan pankartlardan bazıları.
*Fenebahçe'de yaşanan taraftar grubu ile kulüp arasındaki gerginliğe, taraftar grubu zeytin dalı uzatmışa benziyor.
*Antalyaspor taraftarı Beşiktaş'a gönderme yapmadan duramamış. Ama son gülenin iyi güleceği bir maç izleyeceklerinden habersizler.
*Taraftar guplarının tartışılmaya başlandığı şu dönemde Ultraslanlar yine pankartlarını açmışlar.


20 Ağustos 2008 Çarşamba

GOL

Futbol üzerine güzel bir film. Mutlaka izleyin derim. Filmin 2. si de mevcut.

19 Ağustos 2008 Salı

Ve maç başladı...

"Ne bir kızı sevmek ne de bir okul bitirmek. Tek derdim seni şampiyon görmek.."

Bu nakaratların benim için manasız kaldığı günler yaşıyorum. Yeni bir can katıldı aramıza. Yeğenim Mert 16 Ağustos'ta merhaba dedi hayata. Tarifsiz seviçlere, mutluluk gözyaşlarına boğarak bizleri.

Günlerdir hayatla olan maçının başlama vuruşunu görebilmek için bir yerlere gitmiyor, gelecek doğum haberini bekliyordum. Nihayet maçın yeri ve saati cuma akşamı belli olmuştu. Cumartesi sabahı saat 9:30 da Karataş Hastanesi'nin koridorlarınca yankılanan çığlık Mert bebeğin hayat maçının başladığının habercisiydi.

Basının inanılmaz ilgisi vardı bu karşılaşmaya. Eline video kamerasını ,telefonunu alan yakınları bu anlardan tek bir kare bile kaçırmak istemiyordu. Maçın daha ilk saniyeleriydi ama bu maçın tartışmasız tek yıldızı O'ydu. O da bunun farkında olacak ki en güzel çığlıkları atıyor, en güzel tekmeleri savuruyordu. Bu kadarı bile izleyenleri büyülemeye yetmişti. Tüm tribünler sevinçten ağlıyor birbirine sarılıyodu.

Bilmeyenler yada yaşamamış olanlar için tarif etmeye çalışayım. Hani Semih'in son saniye golü vardıya Avrupa Şampiyonası'nda Çeklere attığı. Böyle bir golü Dünya Kupası finalinde galibiyet golü olarak attığımızı düşünün ve bunu en az bir 50 ile çarpın. Sanırım hissedeceklerinize yaklaşabilirsiniz. Abartmadığımı bu mutluluğu yaşamışlardan teyit edebilirsiniz.

İşte böyle keyifler yaşıyorum şu aralar. Biraz da ihmal ettim blogu. Bu yazıyla da paylaşmak istedim mutluluğumu sizlerle. Her zaman yazdık söyledik "Hayat fena halde futbola benziyor. " Ama şunu da söyledik hep "Hayat sadece futbol demek değildir."

Tüm sevinçlerimizin futbolla sınırlı kalmaması dileğiyle. Hayat maçını kazanman dileğiyle Mert bebek.

Dayın MAGNET

14 Ağustos 2008 Perşembe

İYİ, KÖTÜ, ÇİRKİN

Dün gecenin böyle olacağı maçtan yarım saat önce belli olmuştu aslında. Ezeli rakip maçın 12. dakikasında 2-0 yenik duruma düşer de Fenerbahçe ondan geri kalır mıydı? Dakikalar 14’ü gösteriyordu ki Partizan 2-0 lık skoru yakalamıştı. Kafelerde ezeli rakipleriyle maçı yan yana seyreden Fenerbahçeliler bıyık altından gülmeyi bırakmış şaşkınlık içerisinde olup biteni anlamaya çalışıyordu. Volkan eski günlerine dönmüş, toplara çıkıp çıkmama konusunda sürekli tereddütler yaşıyordu. Defansın gerisine atılan her top tehlike yaratıyor, seken her top rakibin önünde kalıyordu. Umutlarımızı taze tutunsa yardımcı hakemin Partizan’ın attığı üçüncü gole kaldırdığı ofsayt bayrağı oluyordu. O dakikaya kadar skorun 5–0 olmamasının tek nedeni ise Partizan gol ayaklarının beceriksizliğiydi. Maç öncesi daha kontrollü bir Partizan ve daha çılgın bir Partizan taraftarı bekleyenler statta tam tersini görüyordu. Sadece takımını desteklemeye çalışan ve tribün şov yapan Partizanlı taraftarların aksine sahada çılgınca saldıran Partizanlı futbolcular vardı.
Fenerbahçe topu ilerde ne Semih’le ne de Güiza ile buluşturamıyor, çok fazla pas hatası yapıyordu. İlk yarının sonlarına doğru Partizan’ın temposu düşmeye başlarken Fenerbahçe üzerindeki paniği biraz olsun atmış ayağa pas yapmaya çalışan bir görüntüye bürünmüştü.34’ te Güiza’nın kafası, 39’da ise Carlos’un sert şutu golün habercisi gibiydi. Son sözü kaptan Alex söyledi. 45. dakikada topu şık hareketlerle ceza alanına taşıyan Alex, penaltı yaptırtmayı ve bunu gole çevirmeyi başarmıştı. Bu gol bizi kâbustan, Sırpları da rüyadan uyandıran gol oluyordu. Golü atabileceğimiz en iyi dakikada atmıştık. Devreyi 2–0 önde tamamlamayı bekleyen rakibe son dakikada golü atarak soyunma odasına moralli giden Fenerbahçe oluyordu. İlk yarıda saha kenarında öfkesini sezon başından beri sabırsızlıkla beklediğimiz Aragones’in soyunma odasında neler söylediğini merak etmiyor değilim.
Söylenenler işe yaramış olacak ki skorunda yardımıyla ikinci yarıda istediği oyunu oynayan bir Fenerbahçe vardı sahada. Bu durum çok geçmeden skora da yansıyor ve “ok yaydan çıkıyordu” Güiza Fenerbahçe formasıyla ilk resmi golünü Partizan filelerine bırakıyordu. İlk yarıda rakibe sayısız pozisyon veren takım, ikici yarıyı neredeyse rakibe pozisyon vermeden tamamlıyordu. Galibiyet golüne de çok yaklaşmış olsa da durumu 2-0 dan 2-2 ye getirmiş olmak Kadıköy’e yetecek gibi görünüyordu.
Volkan’ın hatalı çıkışlarına kötü bir Gökhan ve Kazım, etkisiz bir Uğur da eklenince Fenerbahçe kanatlardan bir türlü gelemedi. Maçta iyi olan ise Aragones’in bunları çok çabuk fark edip doğru oyuncu değişiklikleriyle müdahalesiydi. Semih’in yerine Maldonado’yu alarak tek forvete dönüp orta sahayı beşlemesi akıllıcaydı. Semih mi Güiza mı çıkmalıydı sorusunun cevabı Aragones’te her zaman “gol atan sahada kalır” olacak gibi görünüyor. Kazım’ın yerine Burak’ın oyuna girmesi de orta sahadaki direnci artırınca maçın bu dakikadan sonra aleyhimize dönmesi pek mümkün görünmüyordu. Ancak Burak’ın bu formayı daha uzun süreler alarak giyebilmesi için daha derli toplu bir görüntü vermesi gerekiyor. Tuncay’ın ilk sezonundaki savrukluğunu hatırlattı bizlere. Uğur’la Emre’nin yer değiştirmesi de olası bir ön libero transferinde Emre’nin ortanın solunda da oynayabileceğinin işaretlerini verdi.

Kötü başlayan maçta iyi oyuncu değişiklikleri bir çirkinliği de beraberinde getirdi. Kazım’ın oyundan çıkarken ki yüz ifadesi ve formayı çıkarışı maçın tek çirkin görüntüsüydü. Formayı yere attığına dair haberler çıkmış olsa da bir kare fotoğrafa rastlayamadım. Umarım böyle bir hata yapmamıştır. En iyi sezonunun sonunda sırf böyle bir hareketten dolayı bu takımdan ayrılan Tomas hafızalarımızda bu kadar tazeyken çok şey beklenen Kazım’ın böyle olaylarla gündeme gelmemesini umuyorum.

Sorulacak Sorular

Günümüz futbolunda artık hedef şampiyon olmaktan çok Şampiyonlar Lig’inde oynayabilmek. Şampiyonluklar bu lige giden yolu kısaltması açısından önemli. Takımın bir marka olabilmesi, futbolcuların Avrupa arenasında kendilerini gösterebilmesi ve değerlerini arttırabilme imkanı yaratması bir yana sırf bu lige katılabilmenin sonunda elinize geçecek para 10 milyon eurodan az değil. Uzun uzun Şampiyonlar Ligi’nin önemini anlatmak bile yersiz aslında. Hal böyle olunca Galatasaray’da ilk amaç lige mi yoksa Şampiyonlar Ligi ön eleme maçına mı hazır olmak olmalıydı? Aslında cevabı belli bir soru ama dün akşam izlediğimiz Galatasaray değil ön elemeye, bir haftası kalmış Süper Lig’e bile hazır bir görüntü vermedi.
Geçen sene şampiyon olmuş bir kadrodan Song dışında ciddi bir kayıp vermemişken (Hakan Şükür’ü yazmıyorum. Son iki sezondur herkes futbolu bırakmasını bekliyordu) takıma 6 yeni transfer yapmanız bu seneki hedefin geçen seneden daha büyük olduğunun işaretidir. Kağıt üzerinde böyle görünse de dün gece maça başlayan onbirde Meira dışında yeni isim olmaması düşündürücü. Sakatlıklardan şikayetçi Galatasaraylılar Kewell’ın sakat transfer edilmediği yada Linderoth’un geçtiğimiz sezonki sakatlığından tamamen kurtulmadan çalışmalara başladığından ne kadar eminler. Şu sakatlık konusunda kafama takılan bir nokta da Servet iyileşebiliyorsa ( sakat sakat oynadığı için hasar her seferinde büyümüştü) diğerlerinin sakatlık sürelerinin bu kadar uzaması akla başka sorular getiriyor.
Aykut ve Orkun’un üzerine Sanctis’i transfer edip böyle bir maça yetiştiremiyor olmak bir yana, Aykut’a “Ağzınla kuş tutsan kale Sanctis’in” muamelesi yaptıktan sonra bu maçtan iyi bir performans sergilemesini beklemek hayalcilikten öteye gitmez. Zaten Aykut’ta bizi yanıltmayan bir performansla maçı tamamladı. Asla kötü bir kaleci değil ama yaptığı hatada üzerindeki baskı ve moralsizliğin de etkisi olduğunu düşünüyorum.
Maça Emre Güngör, Emre Aşık, Servet, Meira ve Hakan Balta gibi beş stoperle başlayıp 12 dakikada 2-0 geriye düşmek defans yapabilmenin defans oyuncularının sayısının çok olmasıyla alakalı olmadığını bir kez daha gösterdi. Orta sahada basmayan bir Hasan ve kötü bir Mehmet olunca rakibin Galatasaray kalesine gelmesi kolaylaştı. Bu kadar sakat orta saha oyuncusu varken her iki yönünü çok iyi kullandığı Rıdvan Dilmen’ce defalarca vurgulanan Ayhan’ın maça yedek başlaması hatta oyuna girememesini anlamaya benim futbol bilgim yetmedi. O da mı sakat diyeceğim ama yuh artık.

Lincoln için ayrı bir yazı yazmam farz oldu. Geldiği günden beri yıldız muamelesi gören, Alex’le kıyaslanan bu futbolcunun iki sezondur ne yaptığını biri bana izah etsin yazı yazmayı bırakacağım. Maçın başlamasıyla her pozisyonda kendisini yere bırakmaya hazır bir görüntü sergileyince belki de penaltı olan pozisyonu hakem es geçti. O pozisyonda Nonda yada Arda olsaydı hakem bekli de çoktan çalmıştı düdüğü. Lincoln’ün o pozisyonda vurmayı düşünmeyip düşürülmeyi beklemesi Galatasaray’ı galibiyetten etti. Bu saatten sonra Lincoln’süz Galatasaray hem daha az hayal kırıklığı hem de daha disiplinli bir Galatasaray demek olacaktır.

Maçın iyileri ise girdiği üç pozisyondan ikisini gol yapan Nonda ve sol kulvarı Hakan Balta’sız kullanmak zorunda kalan Arda’ydı Galatasaray’da.
Her şeye rağmen bir hezimetten maçı 2-2 ye getirmiş olmaları ikinci maç öncesi az da olsa bir ümit bıraktı Galatasaraylılara. İkinci maçta gözler bir Hagi değil bir Mustafa Denizli mucizesi arayacak.
Son söz yönetime, yıllık 6,5 milyon euro için stad ismini satanlar 10 milyon euro kazanabilecekleri bir lige gidecekleri yolda takımı bu halde maça çıkarmış olmalarının hesabını birilerine vermeleri gerekiyor.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Lütfen Poşetiyle Atınız.


Galatasaray Spor Kulübü son sezonunu yaşayan Ali Sami Yen Stadı'nın "Kapalı Alt Tribünü"nü yenileyerek, bugün oynanacak Şampiyonlar Ligi ön eleme maçı ile hizmete açıyor. Seyirci konforunun esas alındığı çalışmalarla yepyeni bir çehreye kavuşan Kapalı Alt Tribün’ün seyirci kapasitesi, izleyicilere rahat ve konforlu maç seyri imkanı sağlanması için azaltılmış. Üstü tamamen kapatılan Kapalı Alt Tribün’ün girişi de Kapalı Üst tribün girişlerinden ayrılmış. Akıllara geçen sene bu stadta oynanan Fenerbahçe derbisi gelince yönetime bir küçük uyarıda bulunmak istedim.
Koltukların üzerine "Lütfen poşetiyle atınız." ibaresi konulabilir. Stad çalışanlarına ikinci bir iş çıkarmamak adına.

Pekin 2008



Çinli yetkililer açılış törenlerinde televizyondan gösterilen bazı havai fişeklerin bilgisayarda meydana getirilen görüntüler olduğunu, açılış seremonisinde şarkı söylemesi gereken 7 yaşındaki Çinli kız çocuğunun “dişleri kırık ve çirkin” diye sahneye çıkarılmadığı, onun yerine yüzü daha güzel olduğu için sahneye çıkarılan 9 yaşındaki “sahte şarkıcının” ise playback yaptığını, bazı oyunlarda seyircilerin az olmasından dolayı tribünlerin boş görünmesinden endişe eden Çinli yetkililerin, parayla “seyirci” kiralayarak sarı olimpiyat tişörtü giydirdikleri ve tribünlere oturttuklarını itiraf ettiler.
Bakalım Pekin2008 logosunu da Balıkesirspor'dan yürüttüklerini ne zaman itiraf edecekler. Benzerlik şaşırtıcı değil mi?

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Gamsız

Attığı gollerden sonra aşırı sevinmemesiyle Anelka'yı, kaçırdığı gollere de aşırı tepki vermemesiyle Romario'yu bilirim. Ama bu fotoğraf tüm ezberimi bozdu. Ogün Altıparmak'ın bir maçta gol kaçırdıktan sonraki hali. Pes doğrusu demekten başka yapacak birşey yok.
Ogün'ü diğerlerinden farklı kılan bir yanıda Karşıyaka'dan Fenerbahçe'ye transfer olurken ayağının kırık olmasıdır. Anlayacağınız böyle gamsız kulübe böyle gamsız golcü.
-Mustafa sor bakalım Ogün' e "Ogün bugün mü?"

İbo Şov

Yazının başlığı bana ait değil ama durumu en güzel anlatan başlık olması nedeniyle kullanmak istedim. Sakın dansözsüz "İbo Şov" mu olur demeyin. Nevzat Demir Tesislerinde dansözden bol şey yok bu aralar. Seneye de Del Bosque ile masaya otururlarsa hiç şaşırmam.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Laura Esposto

Ablamız İtalyan spiker Laura Esposto. Kendisi güzelliği kadar verdiği cesur pozlarla da futbolseverlerin ilgisini çekiyor İtalya'da. İnsanın tuttuğu takımın yenilgi haberini böyle birinden alması, bu işin en güzel yolu olsa gerek.

2008-09 sezonu Beşiktaş JK

Beşiktaş'ın yeni sezon formaları tanıtıldı. Göze ilk çarpan gri renkli enine çizgili forma bana göre. Siyah beyaz enine çizgili dışındakilere zaten aşinaydık. Bu sezon forma tasarımlarında markalar farklı olsa da ortak noktalar çok. Adidas'ta,Nike'ta, Umbro'da beyaz forma tasarımından vazgeçmedi. Galatasaray ve Beşiktaş renklerinin karışımını formalarında kullandı. Sarı-kırmızı karışımı turuncu ve siyah-beyaz karışımı gri. Fenerbahçe ve Beşiktaş bu sezon enine çizgili tasarımlarla dikkati çekiyor. Galatasaray ve Trabzonspor ise hem turuncu formayı hemde parçalı tasarımı ortak kulanan kulüplerimiz.
Daha yaratıcı ve takımlara özgü tasarımlar derken kastettiğim buydu. Aslında renkleri dışında formalar arasında belirgin bir farkı göremiyoruz.


8 Ağustos 2008 Cuma

08.08.08 Çılgınlığı

Bugün 8 Ağustos 2008. Sekiz rakamının uğuruna inananlar nikah tarihlerini yada doğacak çocuklarının gününü bu tarihe denk getirmek için çok uğraştılar. Beşiktaş JK'da sekiz rakamının uğuruna (sonradan) inananlardan sanırım. Yeni sezon forma tanıtımları için tarihi 08.08.08 olarak kararlaştırmışlar. Bu da yetmemiş Çırağan Sarayı'ndaki defilenin başlama saatini de 20.00 (sekiz) olarak belirlemişler. Böyle olunca da rakip takımların taraftar sitelerine de bu durumla dalga geçmek kalmış.

7 Ağustos 2008 Perşembe

TEPKİ

Taraftardan aynı duyarlı (!) tepkiyi stad isminin değiştirilmesi olayında da bekliyorum. Böyle bir alt yazının Ahmet Çakır gibi bir yazar ekrandayken geçmesi de ayrıca talihsizlik olmuş.

Wellcome to Türk Telekom Hell

Galatasaray Spor Kulübünden yapıldı açıklama;
"Galatasaray Spor Kulübü ve iştirakleri, Türk sporunda dev bir birlikteliği gerçekleştirdi ve Türk Telekom ile pazarlama, reklam ve tanıtım anlaşması imzaladı! Buna göre mevcut Ana Sponsorumuz Avea ile olan sözleşmemizin sona ereceği 2009/10 sezonundan itibaren, beş sezon boyunca Ana Sponsorumuz Türk Telekom olacak.
Türk Telekom ayrıca, Ali Sami Yen Spor Kompleksi icinde inşaatı süren yeni Stat Proje’mize de ismini veriyor. Böylece Avrupa’nın en iyileri arasında gösterilen yeni stadımız, açılışından itibaren 10 yıl süreyle Türk Telekom Stadı adıyla anılacak."

Durumu, kulübe yılda 6,5 milyon eurodan 10 yılda 65 milyon euro gelir getiren harika bir sponsorluk anlaşması diyerek açıklamaya çalışmak çokta mümkün değil. Söz konusu durum ne formanızın üzerinde yazacak yeni bir logo ne de amatör bir şubenize isim verecek bir sponsor. Bu kulübün kurucu ve ilk sporcularından Ali Sami Yen'in adını taşıyan stadın ismini değiştiriyorsunuz. En basitinden artık ülkede kurucusunun adıyla anılan bir stadımız olmayacak. En azından 10 yıl.

Üzerine şarkılar yazılan, dünya devlerini dize getirdikleri için cehennem olarak anılan Ali Sami Yen artık Türk Telekom Stadı olarak mı anılacak. Rakipleri telefon faturasıyla mı korkutacaklar. Futbolun artık bir endüstri olduğu gerçeğini kabul ediyorum. Avrupa devleriyle yarışabilmenin ekonomik güçten geçtiğini de savunanlardanım. Ama paraya çevrilmeye çalışılan şey bir kulübün 100 yılı aşan tarihi. Bu durum ezeli rakibimde olsa canımı acıtıyor. Kulüp yöneticileri yılda 6.5 milyon Euro kazanabilecekleri başka bir proje üretemiyor mu? Benim ilk aklıma gelen daha iyi organize edilmiş bir ürün pazarlamasıyla bile bu rakamlara yakın gelir elde edilebileceği.

Hani Türkiye'nin aslında en zengin kulübüydü Galatasaray. Mevcut gayrimenkullerini değerlendirmek yerine neden bu isim değişikliği. Hani bazı şeylerin değeri para ile ölçülmüyordu bu kulüpte. Daha çok para veren bulunsa bu stada canımızın istediği ismi verebilecek miyiz yani. Galatasaraylı dostlarla bu konuda daha konuşmadım. Ne düşünüyorlar bilmiyorum. Ama Fırat'ın şu cümleleri kulağımda çınlıyor şimdi. "Ben taraftarım. Kulübün kasasındaki parayla, bu sezon ne kadar kar ettiğiyle değil kazandığı kupalarla övünürüm." diyordu. Bu durum karşısındaki fikrini en çok merak ettiklerimin başında geliyor.

Bu yazı birilerini kızdırmak için yazılmadı. Birileri çıkıpta Telsim,Migros tribününden bahsetmesin yada Fenerbahçe Ülker'den. Beni rahatsız eden her geçen gün değerlerimizi kaybediyor olmamız ve bunu giderek pervasızca yapıyor olmamız. Böyle bir kararı kulüp yöneticileri sadece kendi başına verebilir mi? 100 milyon Euro'ya pembe-mor forma giyilir mi?

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Kuşbakışı İnönü

Fotoğraf blog takipçilerimizden Doğan Tanrıverdi'ye ait. Sanırım kendisi çekmiş resmi. Bize de yayınlamak düşüyor. İnönü'yü de bu açıdan ilk defa görüyoruzdur. "Deniz tarafındaki kale" tabirini yıllarca radyodan duyduk. Resim daha güzel anlatıyor. Acaba buralarada duyuluyor mudur Çarşı'nın sesi? "Kartal gol gol gol"

1 Ağustos 2008 Cuma

RAILWAYS CUP

Rusya’nın başkenti Moskova’da düzenlenecek olan Railways Cup 1 Ağustos Cuma günü Türkiye saatiyle 18.00’de Milan-Sevilla maçıyla başlayacak. Yine 1 Ağustos Cuma günü Türkiye saatiyle 20.15’te ev sahibi Lokomotif Moskova ile Chelsea karşı karşıya gelecek.1 Ağustos’taki maçları kazanan takımlar 3 Ağustos Pazar günü saat 15.30’da finalde karşı karşıya gelecek. İlk günün mağlupları ise aynı gün saat 13.00’te yine karşılaşacak.1 ve 3 Ağustos’ta oynanacak 4 karşılaşmada Kanaltürk’ten canlı olarak yayınlanacak.

ŞAMPİYONLAR LİGİ 3. ÖN ELEME TURU EŞLEŞMELERİ

Anorthosis / Rapid Wien - Olympiacos
Vitoria Guimares - Göteborg / Basel
Shakhtar Donetsk - Domzale / Dinamo Zagreb
Schalke 04 - Atletico Madrid
Aalborg / Modrica - Rangers / Kaunas
Barcelona - Beitar Jerusalem / Wisla Krakow
Levski Sofya - Anderlecht / BATE
Standard Liege - Liverpool
İnter Bakü / Partizan - Fenerbahçe / MTK
Twente - Arsenal
Spartak Moskova - Drogheda / Dinamo Kiev
Juventus - Tampere / Artmedia
Brann / Ventspils - Marsilya
Fiorentina - Slavya Prag
Galatasaray - Steaua Bükreş
Panathinaikos / Dinamo Tiflis - Sheriff / Sparta Prag

Şampiyonlar Ligi'nde 3. ön eleme turunda ilk maçlar 12-13 Ağustos'ta, rövanşları ise 26-27 Ağustos'ta yapılacak.