Dün gecenin böyle olacağı maçtan yarım saat önce belli olmuştu aslında. Ezeli rakip maçın 12. dakikasında 2-0 yenik duruma düşer de Fenerbahçe ondan geri kalır mıydı? Dakikalar 14’ü gösteriyordu ki Partizan 2-0 lık skoru yakalamıştı. Kafelerde ezeli rakipleriyle maçı yan yana seyreden Fenerbahçeliler bıyık altından gülmeyi bırakmış şaşkınlık içerisinde olup biteni anlamaya çalışıyordu. Volkan eski günlerine dönmüş, toplara çıkıp çıkmama konusunda sürekli tereddütler yaşıyordu. Defansın gerisine atılan her top tehlike yaratıyor, seken her top rakibin önünde kalıyordu. Umutlarımızı taze tutunsa yardımcı hakemin Partizan’ın attığı üçüncü gole kaldırdığı ofsayt bayrağı oluyordu. O dakikaya kadar skorun 5–0 olmamasının tek nedeni ise Partizan gol ayaklarının beceriksizliğiydi. Maç öncesi daha kontrollü bir Partizan ve daha çılgın bir Partizan taraftarı bekleyenler statta tam tersini görüyordu. Sadece takımını desteklemeye çalışan ve tribün şov yapan Partizanlı taraftarların aksine sahada çılgınca saldıran Partizanlı futbolcular vardı.
Fenerbahçe topu ilerde ne Semih’le ne de Güiza ile buluşturamıyor, çok fazla pas hatası yapıyordu. İlk yarının sonlarına doğru Partizan’ın temposu düşmeye başlarken Fenerbahçe üzerindeki paniği biraz olsun atmış ayağa pas yapmaya çalışan bir görüntüye bürünmüştü.34’ te Güiza’nın kafası, 39’da ise Carlos’un sert şutu golün habercisi gibiydi. Son sözü kaptan Alex söyledi. 45. dakikada topu şık hareketlerle ceza alanına taşıyan Alex, penaltı yaptırtmayı ve bunu gole çevirmeyi başarmıştı. Bu gol bizi kâbustan, Sırpları da rüyadan uyandıran gol oluyordu. Golü atabileceğimiz en iyi dakikada atmıştık. Devreyi 2–0 önde tamamlamayı bekleyen rakibe son dakikada golü atarak soyunma odasına moralli giden Fenerbahçe oluyordu. İlk yarıda saha kenarında öfkesini sezon başından beri sabırsızlıkla beklediğimiz Aragones’in soyunma odasında neler söylediğini merak etmiyor değilim.
Fenerbahçe topu ilerde ne Semih’le ne de Güiza ile buluşturamıyor, çok fazla pas hatası yapıyordu. İlk yarının sonlarına doğru Partizan’ın temposu düşmeye başlarken Fenerbahçe üzerindeki paniği biraz olsun atmış ayağa pas yapmaya çalışan bir görüntüye bürünmüştü.34’ te Güiza’nın kafası, 39’da ise Carlos’un sert şutu golün habercisi gibiydi. Son sözü kaptan Alex söyledi. 45. dakikada topu şık hareketlerle ceza alanına taşıyan Alex, penaltı yaptırtmayı ve bunu gole çevirmeyi başarmıştı. Bu gol bizi kâbustan, Sırpları da rüyadan uyandıran gol oluyordu. Golü atabileceğimiz en iyi dakikada atmıştık. Devreyi 2–0 önde tamamlamayı bekleyen rakibe son dakikada golü atarak soyunma odasına moralli giden Fenerbahçe oluyordu. İlk yarıda saha kenarında öfkesini sezon başından beri sabırsızlıkla beklediğimiz Aragones’in soyunma odasında neler söylediğini merak etmiyor değilim.
Söylenenler işe yaramış olacak ki skorunda yardımıyla ikinci yarıda istediği oyunu oynayan bir Fenerbahçe vardı sahada. Bu durum çok geçmeden skora da yansıyor ve “ok yaydan çıkıyordu” Güiza Fenerbahçe formasıyla ilk resmi golünü Partizan filelerine bırakıyordu. İlk yarıda rakibe sayısız pozisyon veren takım, ikici yarıyı neredeyse rakibe pozisyon vermeden tamamlıyordu. Galibiyet golüne de çok yaklaşmış olsa da durumu 2-0 dan 2-2 ye getirmiş olmak Kadıköy’e yetecek gibi görünüyordu.
Volkan’ın hatalı çıkışlarına kötü bir Gökhan ve Kazım, etkisiz bir Uğur da eklenince Fenerbahçe kanatlardan bir türlü gelemedi. Maçta iyi olan ise Aragones’in bunları çok çabuk fark edip doğru oyuncu değişiklikleriyle müdahalesiydi. Semih’in yerine Maldonado’yu alarak tek forvete dönüp orta sahayı beşlemesi akıllıcaydı. Semih mi Güiza mı çıkmalıydı sorusunun cevabı Aragones’te her zaman “gol atan sahada kalır” olacak gibi görünüyor. Kazım’ın yerine Burak’ın oyuna girmesi de orta sahadaki direnci artırınca maçın bu dakikadan sonra aleyhimize dönmesi pek mümkün görünmüyordu. Ancak Burak’ın bu formayı daha uzun süreler alarak giyebilmesi için daha derli toplu bir görüntü vermesi gerekiyor. Tuncay’ın ilk sezonundaki savrukluğunu hatırlattı bizlere. Uğur’la Emre’nin yer değiştirmesi de olası bir ön libero transferinde Emre’nin ortanın solunda da oynayabileceğinin işaretlerini verdi.
Volkan’ın hatalı çıkışlarına kötü bir Gökhan ve Kazım, etkisiz bir Uğur da eklenince Fenerbahçe kanatlardan bir türlü gelemedi. Maçta iyi olan ise Aragones’in bunları çok çabuk fark edip doğru oyuncu değişiklikleriyle müdahalesiydi. Semih’in yerine Maldonado’yu alarak tek forvete dönüp orta sahayı beşlemesi akıllıcaydı. Semih mi Güiza mı çıkmalıydı sorusunun cevabı Aragones’te her zaman “gol atan sahada kalır” olacak gibi görünüyor. Kazım’ın yerine Burak’ın oyuna girmesi de orta sahadaki direnci artırınca maçın bu dakikadan sonra aleyhimize dönmesi pek mümkün görünmüyordu. Ancak Burak’ın bu formayı daha uzun süreler alarak giyebilmesi için daha derli toplu bir görüntü vermesi gerekiyor. Tuncay’ın ilk sezonundaki savrukluğunu hatırlattı bizlere. Uğur’la Emre’nin yer değiştirmesi de olası bir ön libero transferinde Emre’nin ortanın solunda da oynayabileceğinin işaretlerini verdi.
Kötü başlayan maçta iyi oyuncu değişiklikleri bir çirkinliği de beraberinde getirdi. Kazım’ın oyundan çıkarken ki yüz ifadesi ve formayı çıkarışı maçın tek çirkin görüntüsüydü. Formayı yere attığına dair haberler çıkmış olsa da bir kare fotoğrafa rastlayamadım. Umarım böyle bir hata yapmamıştır. En iyi sezonunun sonunda sırf böyle bir hareketten dolayı bu takımdan ayrılan Tomas hafızalarımızda bu kadar tazeyken çok şey beklenen Kazım’ın böyle olaylarla gündeme gelmemesini umuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder