28 Ağustos 2008 Perşembe

Show must go on

Dün gecenin en güzel iki karesiydi bana göre. Fenerbahçe seyircisi ve kaptan Alex. Her ikiside üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Saraçoğlu'nu dolduran taraftar stad efsanesinin herhangi bir taraftar grubunun tekelinde olmadığını ispatlarcasına sadece takımını destekledi. Yarattığı atmosferden, alışkın oldukları halde Partizanlıların bile etkilendiğini düşünüyorum. Bu stadta son 14 Avrupa kupası maçında yenilmiyor olmanın, son 8 maçıda kazanmış olmanın en kolay açıklaması şüphesiz bu seyircidir. Yıllardır koşmuyor, Avrupa maçlarında yok denilen Alex'in maça nasıl damgasını vurduğunu, nasıl mücadele ettiğine şahit olduk. Sahadaki 21 kişiden öyle farklıydı ki, bir ara dayanamayıp "Alex çok sırıtıyor bu takımda, çıkar şunu oyundan" diye bağırmaktan kendimi alamadım. Gerçekten de oyun zekasıyla kafa topuna çıkmadan hava topunun nasıl alınacağını, topa dokunmadan nasıl pas verilebileceğini öğretiyordu bizlere. Zor maçlarda ortadan kaybolan Alex gitmiş, maçın her dakikasında sorumluluk alan bir kaptanı izliyorduk. Güzel oyununu bir de golle süsleyerek resitalini sonlandırdı.
Dün gecenin güzellikleri bunlardı. Geriye kalanlardan bahsedip Şampiyonlar ligine altıncı kez kalmanın keyfini kaçırmak istemiyorum. Belki başka bir yazıda Kazım'ı, Carlos'u, Maldonado'yu yazarım. Şimdi biraz işin keyfini çıkarma zamanı. Akşam 7'de kura çekiminde olabilmenin nasıl bişey olduğunu unutturmayanlara teşekkürler.
Bu arada merak edenler için ilk torbadan Barcelona'nın, ikinci torbadan PSV veya W.Bremen'in, dördüncü torbadan da S.Donetsk,Fiorentina,D.Kiev ve A.Madrid dışındaki bir takımın çıkmasını umuyorum.

Hiç yorum yok: