27 Ekim 2009 Salı

Bu filmin sONu yok.

"Sizi nasıl yenseydik sesinizi çıkarmadan mağlubiyeti kabul ederdiniz?" Sanırım Galatasaray'lıların bu soruyu kendilerine sormaları gerekiyor. Ama maalesef cevabı belli “Biz her Kadıköy mağlubiyetine bir kulp takarız.” Maçtan sonra taraftarından, yöneticisine, yandaş gazetecilerinden, blog yazarlarına kadar hepsinin ağzında aynı türkü vardı. Hakem, olaylar, oynanan futbol kötü vs. vs.
Maçtan önce üşenmeyip yazmıştım, maçtan sonra yazması kolay demesinler diye. Fenerbahçe'nin kadrosu, oyun anlayışı, saha ve seyirci avantajıyla bu maçta ağır basıyor diye. Tabiki de ekstra durumları da göz ardı etmemiştim. Maç 2-1'ken Aydın'ın 100 kere vursa 99'unda Dereağzı'na atacağı top ağlarla buluşmuş olsaydı şimdi ben değil Fırat yazıyor olacaktı blogta.
Bu sezon ki Galatasaray kadrosundan üzerine en çok yorum yaptığım üç oyuncu Arda, Keita ve Elano'ydu. Fırat'ın Fenerbahçe kadrosunda eleştirdiği isimleri tekrar etmeme gerek var mı bilmem ama yine de yazayım. Emre, Güiza ve Kazım. Şimdi bu altı ismin bir maçı ne hale getirebileceklerini daha iyi görme fırsatımız oldu.
Arda'nın haftalardır süren formsuzluğundan çok, sezon başında getirildiği kaptanlığı hakkında yorum yapmış, yanlış bir isim değil ama bu kadar sorumluluğu kaldırabilecek durumda değil demiştim. Nitekim maç öncesi kendisini iktiren Baroni'ye seyircisini selamladıktan sonra gelip “Adam ol! Akıllı ol!” deyip üzerine yürümesiyle söylediklerimin altını imzalamış oldu. Kabadayı tavırlarıylada Hasan Şaş'ı aramadı gözler Kadıköy'de. Haklı ya da haksız ne olursa olsun maçtan önce takımın konsantrasyonunu bozmaya, ortamı germeye, seyirciyi daha da ateşlendirmeye bir oyuncunun hele bir kaptanın hiç hakkı yok. Yaptıkları Fenerbahçe'nin ekmeğine yağ sürmekten başka hiç bir işe yaramadı. Ne oynadı derseniz de son haftalarda ne oynadıysa onu. Ne eksik ne fazla.
Keita için “Herkes fazlasıyla memnun.Gece hayatı var, disiplinsiz, yılın fiyaskosu diyenler şimdi ağzı açık izliyor onu. Onun karşısında oynayan zor anlar yaşıyor. Ters çalımı hızı adamı geçecek değil rezil edecek düzeyde.” demişti maçtan önce Fırat. Maçtan sonra haklı olduğu tek bir şey vardı. Ağzımız açık seyrettik yaptıklarını. Tribünden atılan şişeyi alıp maçtaki en uzun deparını atarak sahanın dışına çıkıp sarı kart görmesini, sarısı olduğu halde rakibine yumruk attıktan sonra hakemin gösterdiği kırmızı karta ellerini havaya kaldırarak hayret etmesini, emekliliği gelmiş Carlos'u geçemeyişini.
Elano Blumer. Derbide sahada göremedim, sen benim yerime buluver.
Tek özelliğinin Türkiye'deki en yakışıklı Brezilyalı tezimi çürütecek en ufak bir şey yapmadan gezindi 80 dakika sahada. Bir de Ayhan'ı fırçaladı serbest atış sırasındaki taş yağacak dedim başımıza. Bunlar Ayhan Akman'ın işleri aslında.
Galatasaray'ın geneline baktığımız zaman sahadaki 11'in 9'u zaten bu sezon oynadığı oyunu oynadı. Leo Franco daha iyi maçlar mı çıkardı? Sabri zaten bu kadar değil mi? Servet ya da Gökhan ekstra ne yapmalıydı? Ayhan ve Mustafa Sarp 9 haftadır bunu oynamıyorlar mı? Belki Arda sezon başı formundan çok uzaktı. Bir de Keita daha etkili olabilirdi. Yoksa gerisi zaten bildiğimiz Galatasaray. Eee ozaman neden bu mağlubiyet diye soranlar cevabını bu Galatasaray'ı ligin ikinci haftasından sonra Barcelona ilan edenlere soracaklar. Total futbolun tahtaya yazılanla değil sahada oyuncuyla oynandığını bilmeyenler, geçen seneki kadrodan farklı bir iki isimle büyük değişimi bekliyorsa daha çok beklerler derim.
Gelelim Fenerbahçe'ye. Emre sezon başı istikrarını sürdürdü bu maçtada. Çok çalıştı. Maçın başında Baros'a yaptığı faulde rakibin kırılan ayağına vurmuş olsaydı bugün maçla ilgili sadece bunu konuşuyor olacaklardı. 90 dakika boyunca sinirini kontrol edebilmiş olması da onun artısıydı. Maçın kilit oyuncusu olur demiştim maçtan önce. Maç sonunda da aynı fikirdeydim. Süper ligin en iyi ön liberosu konumunda şu an. Kendisine MR cihazı hediye etmek isteyenler, her yaptığını takip edip ilk yanlışında sallamak için fırsat kollayanlar yine çok üzüldüler.
Güiza sezona iyi başlamış ama ilerleyen haftalarda yine saç baş yolduruyordu. Oyuna girdikten sonra 3 gol pozisyonuna girip topukla gol atması, Galatasaray'ın Fenerbahçe'li futbolcular üzerinde nasıl motivasyon etkisi yaptığının göstergesi gibiydi. Geçen sene Selçuk'un golüne inanamayanlar bu sene de Güiza'nın bakarak atamadığı golleri Galatasaray'a bakmadan nasıl atabildiğini çözmeye çalışıyorlar.
Kazım Kazım. “Topçu değil repçidir. Milli takımda ne işi var.” diyenlere inat oyunda kaldığı süre boyunca Servet ve Gökhan'ı çok hırpaladı. Bünyamin Gezer çoğunlukla vücudunu kullandığı pozisyonları bile faul diyerek kesti. Gol vuruşu biraz daha iyi olabilseydi çok daha farklı bir skoru telaffuz ediyor olurduk. Burda artık Fırat'ın devreye girmesi gerekiyor. Emre'ye sallaya sallaya form tutturdu. Belki de kariyerinin en iyi sezonlarından birini geçiriyor. Güiza ve Kazım'a biraz daha ağırlık vermesini bekliyorum. Rıdvan'ı bırakıp bu konuya eğilirse en azından Sami Yen'deki maça yetiştiririz.
Fenerbahçe'nin geneline bakacak olursak sahanın en rahatı hiç şüphesiz Volkan Demirel'di. Türkiye'nin en iyi hücumcuları karşısında çok rahat bir maç çıkardı. Galatasaray'ın maç boyunca gol dahil etkili bir atağı olmaması ayrıca üzerine kafa yorulacak bir konu. Defans dörtlüsü kusursuza yakın, Gökhan Gönül ise kusursuz oynadı. Vederson ve Mehmet Topuz görünmeyen kahramanlardı. Alex için ne yazsam eksik kalacak. Sahada var mıydı yok muydu tartışıladursun iki gol atıyorsan maça telefonla bile katılabilirsin. Alex'ten bir şey öğrenmeyenler en azından doktorlarından bir şey öğrensinler diyorum. Böylece Florya'daki sakatlık illetini çözerler.
Gelelim maçın hakem dörtlüsüne. Maçı ya da oynanan futbolu konuşmaktan daha keyifli bir çoklarına göre. Maç öncesi yardımcı hakemin tribünden atılan bir cisimle kafasının yarılması büyük talihsizlik. Anlamadığım şu; hakemler maç öncesi çıkan olaylara müdehale etmedikleri halde olayı seyirci ile oyuncular arasında izleyerek hedef tahtası oldular. Madem orada yetkin varken kimseyi atmıyorsun neden oradasın. Bu sahaya bir şey atanı hiçbir zaman haklı göstermese de olaylara kayıtsız kalan hakeme de ders olur umarım. Maçın başında Lugano'nun verilmeyen golünde görevinin başında olan yardımcı ilk goldeki ofsaytı kaçırdı. Gerçi o pozisyonda ofsaytı hiç kimse görmedi. Bir tane savunmacının eli havada değildi. Leo Franco elini de Alex için kaldırmıştı ama ofsayt olan o değildi. Alex'in düşürülmesine aldatmaca diyenlere pozisyonu tekrar izlemeleri dışında bir şey tavsiye edemeyeceğim. Penaltıyı veren Gezer'in niçin kırmızı değil de sarı kart çıkardığı da ayrıca sorgulanmalı. Bir penaltı tartışması da Servet'in ilk yarıda Lugano'ya yaptığı hareketti. Ama bu tür pozisyonlara golü atmayı beceremeyenlerin takılması adettendir deyip üzerinde durmuyorum.
Sahanın en iyisi kimdi derseniz biraz düşünmem gerekebilir ama stadın en iyisi tartışmasız Fenerbahçe taraftarıydı. Özellikle tribün gösterileri çok iyi hazırlanmış ve çok yaratıcıydı. Açılan her pankartı şaşkınlık ve büyük bir keyifle izledik. Maçın şarkısı Nilüfer'den geldi. “Bir mahsun MOR menekşe ağlıyor mu ne?” Kenan Doğulu'dan çalınacak şarkıya istek maçın başında açılan “Herkes haddini bilecek.” pankartıyla yapıldı. Maytap ve konfeti şovlarıda fotomuhabirleri ve seyircilere bol bol fotoğraf çekme fırsatı yarattı.
Pazar sabahı 5'te Bergama'da başlayan maç serüvenimiz saat 22.00 civarlarında 10 senedir olduğu gibi mutlu sonla bitmiş oldu. Son iki yılına şahit olmanın verdiği gurur ve mutlulukla dönüş yolculuğumuz pazartesi sabahı 7'de yine Bergama'da son buldu. Minibüste tüm Fenerbahçeli dostlarla aldığımız karar doğrultusunda Galatasaraylı dostları (bazı öküzler buna dahil değil) kızdırmayı yıl içerisine yayma kararı aldık.
Yazımı; yolculuğumuzda bizi roketiyle destekleyen Çakal'a, yeni bestesiyle kulaklarımızın pasını silen(!) Hakan Abi'ye, “pıt” larını bizden eksik etmeyen Nafi'ye, maç fotoğrafları ve videoları için Gündüz'e, yol boyunca uyuyarak bizi kendinden mahrum bırakan Biberci'ye, Galatasaray sayesinde iddiaa'dan 1000 TL'yi indiragandi yapan Eftal'e ve diğer tüm Fenerbahçe dostlarına teşekkür ederek bitiriyorum. Seneye görüşmek üzere. Bu filmin sONu yok.

Hiç yorum yok: