Bu blogta hep futbol yazdık. Bundan sonrada hep futbol yazacağız. Ama bu post istisna.
Hafta sonu bir filme gittim ve gerçeğimle yüzleştim. Ve üç gündür normale dönemiyorum. İçimdekileri yazmadan da başka bir şey yazamayacak gibiyim.
ISSIZ ADAM. Kendimden fazlasıyla bir şeyler bulduğum, yeter deyip sinemadan koşarak çıkmak istediğim ama sonuna kadar kalıp canımı yakmasına izin verdiğim bir filmdi. Tıpkı Mustafa Hakkında Her Şey ile Babam ve Oğlum’ da olduğu gibi. Çağan Irmak bir kez daha içimden geçenleri, yaşadıklarımı nasıl bu kadar bilebilir dedirtti. Herkesin hayatında kırık bir aşk hikâyesi vardır mutlaka. Peki, herkes aynı mı yaşar bu hüznü. Yoksa film bana mı bu kadar tanıdık geldi. Bazıları çok arabesk bulmuş. Aceto, Çağan Irmak’ın İstanbul’dan intikam aldığını söylemiş. Kim bilir belkide İzmirli Çağan’ın canını da çok fena yakmıştır zamanın birinde İstanbul.
Bir arkadaşım Çağan Irmak için "Türk insanının bam telini iyi biliyor. Tıpkı Sezen Aksu gibi. O yüzden filmleri bu kadar etki yaratıyor.” tespitinde bulundu. Ne kadar doğru bilemem. Sonuçta sinema eleştirmeni değilim. Bu yazının amacı da bu değil zaten.
Babam ve Oğlumu izlediğim zaman babam öleli dört yıl kadar olmuştu. Hikaye benim çocukluğuma denk gelen yıllarda geçiyordu. Filmde gördüğüm “Milliyet Çocuk” dergisi bile ağlatmıştı beni. Zaten filmden ağlamadan çıkana bilet ücretini iade ediyorlardı. Üzmüştü film beni ama harap etmemişti. Ölümdü çünkü gerçek olan çok özlese de insan bir açıklaması vardı bu ayrılığın…
Issız Adamın bendeki yıkımı daha büyük oldu. Çokta hazırlıksız yakalandım. Aşk üzerine bir filmdi ama. Sebepsiz bir ayrılığın, bitmemiş, bitememiş bir aşkın hikayesi olduğunu bilseydim gider miydim bilmiyorum. Hikâyenin İstanbul’da geçtiğini, 32 yaşında yalnız yaşayan bir adamla, 20 li yaşlardaki iri gözlü kızın hikâyesi olduğunu da bilemedim. Ayrılıklara uzak değildim ama hiç koymayacak sandığım acının sinema koltuğunda beni derinden yaralamasına bu kadar hazırlıksız olmamalıydım. Korktum. Yüzleştiğim bu gerçekle, günün birinde bir yerlerde gerçeğiyle yeniden karşılaşmaktan ve daha çok üzülmekten. Ve sordum Alper Ada’yı neden bıraktı…Ve ben neden yalnızım şimdi…
Hafta sonu bir filme gittim ve gerçeğimle yüzleştim. Ve üç gündür normale dönemiyorum. İçimdekileri yazmadan da başka bir şey yazamayacak gibiyim.
ISSIZ ADAM. Kendimden fazlasıyla bir şeyler bulduğum, yeter deyip sinemadan koşarak çıkmak istediğim ama sonuna kadar kalıp canımı yakmasına izin verdiğim bir filmdi. Tıpkı Mustafa Hakkında Her Şey ile Babam ve Oğlum’ da olduğu gibi. Çağan Irmak bir kez daha içimden geçenleri, yaşadıklarımı nasıl bu kadar bilebilir dedirtti. Herkesin hayatında kırık bir aşk hikâyesi vardır mutlaka. Peki, herkes aynı mı yaşar bu hüznü. Yoksa film bana mı bu kadar tanıdık geldi. Bazıları çok arabesk bulmuş. Aceto, Çağan Irmak’ın İstanbul’dan intikam aldığını söylemiş. Kim bilir belkide İzmirli Çağan’ın canını da çok fena yakmıştır zamanın birinde İstanbul.
Bir arkadaşım Çağan Irmak için "Türk insanının bam telini iyi biliyor. Tıpkı Sezen Aksu gibi. O yüzden filmleri bu kadar etki yaratıyor.” tespitinde bulundu. Ne kadar doğru bilemem. Sonuçta sinema eleştirmeni değilim. Bu yazının amacı da bu değil zaten.
Babam ve Oğlumu izlediğim zaman babam öleli dört yıl kadar olmuştu. Hikaye benim çocukluğuma denk gelen yıllarda geçiyordu. Filmde gördüğüm “Milliyet Çocuk” dergisi bile ağlatmıştı beni. Zaten filmden ağlamadan çıkana bilet ücretini iade ediyorlardı. Üzmüştü film beni ama harap etmemişti. Ölümdü çünkü gerçek olan çok özlese de insan bir açıklaması vardı bu ayrılığın…
Issız Adamın bendeki yıkımı daha büyük oldu. Çokta hazırlıksız yakalandım. Aşk üzerine bir filmdi ama. Sebepsiz bir ayrılığın, bitmemiş, bitememiş bir aşkın hikayesi olduğunu bilseydim gider miydim bilmiyorum. Hikâyenin İstanbul’da geçtiğini, 32 yaşında yalnız yaşayan bir adamla, 20 li yaşlardaki iri gözlü kızın hikâyesi olduğunu da bilemedim. Ayrılıklara uzak değildim ama hiç koymayacak sandığım acının sinema koltuğunda beni derinden yaralamasına bu kadar hazırlıksız olmamalıydım. Korktum. Yüzleştiğim bu gerçekle, günün birinde bir yerlerde gerçeğiyle yeniden karşılaşmaktan ve daha çok üzülmekten. Ve sordum Alper Ada’yı neden bıraktı…Ve ben neden yalnızım şimdi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder