26 Eylül 2008 Cuma
CEZA
24 Eylül 2008 Çarşamba
Bu Gecenin Programı
- 19:00 TRT 3 Kocaelispor - Galatasaray (Bant)
- 21:30 NTVSpor LAZIO - FIORENTINA (Canlı)
- 21:45 KanalA NEWCASTLE UTD - TOTTENHAM(Canlı)
- 22:30 Spormax West Bromwich Albion-Aston Villa
- 23:30 NTVSpor REAL MADRID - SPORTING (Bant)
- 23:50 KanalA FC BAYERN MÜNİH-FC NÜRNBERG(Bant)
Kanatlanıp Gitti Kazım Abi.
Hikâyenin sonu şöyleydi: Hani doktorlar, kanser tedavim için beni hastane odasına mahkûm etmişlerdi ya... Ben de başımı alıp Bodrum'a gitmiş, hayatımı bir yelkenlide geçirmeye başlamıştım ya...
Harika bir yazdan sonra bir otelde kaldım. Klimayı açıp, keyif çattım. Sonrası ne oldu? Ne olacak, kuyruğu bacaklarımızın arasına kıstırıp, hastaneye geri döndük. Hem kanser hem de zatürree olmuşum. Kanseri yendik! Zatürreede dalga geçtik! Ama... Aması şurada... Anlatayım...
Kanseri bir kez daha yenmenin mutluluğunu yaşarken, mutsuz oldum. Bodrum'da cehennem gibi sıcakta ilk kez bir şey yaptım. Eşim Sevinç için yaptırdığım klimayı çalıştırdım, karşısında uyudum. Sonuç felaket! Bir süre sonra nefes alamaz, yürümekte zorluk çeker oldum. Oğlum Mesut'un yemin töreni için gittiğim Kars'ta yüksek rakımda kötü oldum.
Hikâyenin şimdiki sonu şöyle; ciğerlerime klimadan dolayı virüsler girmiş, mantarlar oluşmuş. Sürekli antibiyotik ve oksijen tedavisiyle ben değil, doktorlar savaşıyor. Komik olan da şu: Bir mantarı yenmek, kanseri yenmekten biraz zor olacak. Okurlara! Kimsenin moralini bozmak istemem. Hele benim, kanser yoldaşlarımın asla... Zaten onlara güzel haberlerim var. Kanseri 'akıllı bomba' ismi verilen bir ilaçla yendim. Elim kalem tutunca söz, her şeyi yazacağım. Biraz sabır ve anlayış, lütfen. Biliyorum ki ben sizler için umudun umuduyum! Teslim olmak yok, geri çekilmek yok. Savaşa devam!
Sevgili okurlar! Ne zaman iyileşirim bilmiyorum. Tek bildiğim şey, yazabileceğim an yazacağımdır.
Özel mesaj: Bu, hastane odasından yazılan belki de çok duygusal, belki de okurları ilgilendirmeyen mesajdır. Bu mesaj benim her zamanki dostum Hıncal ustaya. "Beni niye aramadın?" deme. Ama sana ulaşmam ancak bu şekilde oluyor. Ulaşsam bile konuşamam ki! Hıncal ağabey, bir aydır, hastayım kimselere söylemedim. Şu zor günlerimde kırıcı ve incitici söz ve yazıların (Benim üzerimden, benim iyileşmem için çırpınan Genel Yayın Yönetmenim Ergun Babahan'ı eleştirmen de şık değil) beni ve seni sevenleri çok üzüyor. "Kardeşim," dediğin Kazım'ı 40 yıldır binlerce yazısından tanırsın. Bilirim seversin de... Bir söz için bana düşman oldun. Ricam şudur; şimdilik biraz bekle, lütfen. İyileştikten sonra o kırıcı ve incitici eleştirilerini yapmaya devam edersin. O zaman bile tek kelime söylemem! Öyle değil mi Öcal ağabey, Haşmet kardeş?
Renk Körü
"Emre Belözoğlu ile Colin Kazım sezon başında kırmızı kramponlarla sahaya çıkıyordu. Artık çıkmıyorlar. Neden mi? İşte yanıtı..."
"FANATİK gazetesinin dünkü sayısında çıkan “Fener’de suçlu bulundu” başlıklı haberimiz büyük yankı uyandırdı. Hatırlatalım: Kanarya, bu sezon deplasmanda aldığı 3 yenilgisinde de ‘sarı’ formalarla mücadele etmişti.. Ve ne ilginçtir ki; ‘sarı’, Luis Aragones’in hiç de istemediği bir renkti! Şimdi Sarı-Lacivertli kulüpte çok önemli bir ismin de bir başka renge alerjisi olduğu konuşuluyor. O kişi, Başkan Aziz Yıldırım; o renk ise ‘kırmızı’... Taraftarların uzun süredir “Kadıköy’e kırmızıyla gelme” kampanyasını da sürdürdüğü biliniyor.. Ve işte bu gelişmelerden etkilenen Emre Belözoğlu ile Colin Kazım’ın da sezon başında giydikleri kırmızı renkli kramponlara veda ettiği ifade ediliyor."
23 Eylül 2008 Salı
22 Eylül 2008 Pazartesi
Lahana Turşusu & Perhiz
19 Eylül 2008 Cuma
Neyin Kavgası
18 Eylül 2008 Perşembe
Benim Hala Umudum Var
Sürpriz olmadı Fenerbahçe yenildi. Belki 2-2 çok uzak görünmüyordu ama fazla iyimser bir skor olurdu. Son dört resmi maçta üç kez yenilmiş bir takım için iyi şeyler yazmak çokta kolay olmasa da Mazhar Alanson’un dediği gibi “Benim hala umudum var” bu takımla ilgili. Nasıl mı derseniz, buyurun anlatayım.
* Volkan kaleyi bu hafta adaşına bırakıyor. İyi bir Babacan performansı belki aklını başına getirir. Kredisini sonuna kadar doldurdu. Aptalca bir kırmızı kartın ona nelere mal olacağının fakında artık.
* Gökhan form tutmaya, geçen senenin sinyallerini vermeye başladı. Alternatifsiz sağ bek mevkii için iyi haber.
* Yasin ve Can bu takımda oynayamayacaklarını Aragones’in gözüne sokarcasına gösterdiler. Bu saatten sonra adam yerine kulübede yer tutarlar.
* Lugano kötüyken bile geri dörtlünün en iyisiydi. Bu takımda yürekten oynayan adamlara da ihtiyaç var.
* Edu’nun iyileşmesine az kaldı. Kendi kalesine gol attığında sallayanlar dört gözle dönmesini bekliyor.
* Carlos için hala umudum var. Bir adam bu kadar kısa sürede tüm bildiklerini unutmuş olamaz
* Maldonado her maç üzerine koyarak oynuyor. Oyun olarak olmasa da kader olarak Deivid olma yolunda.
* Josico sakatlandı. Aragones’in onu nerede, nasıl oynatırım diye kaygılanmasına gerek yok. En azından bir iki hafta.
* Alex hiç olmadığı kadar formda. Utanmasa ortaladığı topa kafayı da kendi vuracak.
* Burak Kazım’a alternatif olacak gibi görünüyor.
* Uğur son iki maçta bu oyunuyla bile iki asist yapıyorsa daha iyi oynadığında neler yapmaz.
* Güiza son yılların en iyi tek forvet görüntüsünü sergiledi. İçtiği sigara ve biralar yaramış görünüyor.
* Semih için bir şey yazmama gerek var mı? Onun iyi bir golcü olduğunu annem bile biliyor artık.
* Deivid, Vederson, Edu, Tümer ve Semih’e acil şifalar taraftara da biraz daha sabır diliyorum.
Bunları alt alta yazıp şöyle bir düşününce işlerin yoluna girebileceği umudunu taşıyor insan. Bazıları için fazla iyimser bir yazı olmuş olabilir. Ama böyle bir şeye tüm Fenerbahçelilerin fazlasıyla ihtiyacı var şu aralar. Ne diyelim iyi düşünelim iyi olsun.
Şampiyonlar Ligi İlk Hafta
Chelsea 4 - 0 Bordeaux
Roma 1 - 2 Cluj
Grup B
Panathinaikos 0 - 2 Inter
Werder Bremen 0 - 0 Anorthosis
Grup C
Basel 1 - 2 Shakhtar Donetsk
Barcelona 3 - 1 Sporting Lizbon
Grup D
PSV Eindhoven 0 - 3 Atletico Madrid
Marsilya 1 - 2 Liverpool
Grup E
Manchester United 0 - 0 Villarreal
Celtic 0 - 0 Aalborg
Grup F
Steaua Bükreş 0 - 1 Bayern Münih
Lyon 2 - 2 Fiorentina
Grup G
Porto 3 - 1 Fenerbahçe
Dinamo Kiev 1 - 1 Arsenal
Grup H
Juventus 1 - 0 Zenit
Real Madrid 2 -0 BATE Borisov
İlk haftanın flaş takımları süpriz sonuçlara imza atan Cluj ve Anorthosis (bu takım için daha ne kadar süpriz diyeceğiz o da ayrı bir konu) ile PSV'yi net bir skorla geçen Atletico Madrid'dir bana göre. 4 İngiliz, 4 İspanyol ve 4 İtalyan takımından sadece Roma'nın yenildiği haftada en başarılı ülke üç galibiyet bir beraberlikle İspanya oldu. Villarreal'in Manchester United ile deplasmanda berabere kalması İspanyolların tek puan kaybıydı. Şampiyonlar Liginde üç takımla mücadele eden Fransızlar, Lyon'un kendi evinde berabere kalması dışında bir varlık gösteremediler ilk hafta. C, D ve H gruplarındaki maçlar şimdiden ilerisi için önemli ipuçları verirken diğer gruplar süprizlere açık olduklarını gösterdiler. Hiç gol atılamayan E grubu da ilk haftanın en can sıkıcı grubuydu.
Kıldan Mevzular
15 Eylül 2008 Pazartesi
Canavar Yaratmak
Geri Dörtlü
Gökhan-Can-Yasin-Carlos. Yeni Dalton kardeşler olmaya aday dörtlümüz. İnsanın bu kadar kötü oynamak için özel olarak çalışması gerekir diye düşünüyorum. En kötü dördü yan yana getirmek içinse nasıl bir meziyete sahip olunması gerektiğini ise merak ediyorum.
Gökhan Gönül. Geçen sezon sonunda sakatlanıp ardından Avrupa Şampiyonası kadrosundan da çıkarıldığında, kimse Gökhan’ın eski günlerini bu kadar çok arayacağını tahmin etmemişti. Formsuzluğunu geçirdiği sakatlığa bağlamak istiyorum ama iyileşmemiş olsa kadroda yer almazdı diye düşünüyorum. İsteksiz, bitsede gitsek tavrını doygunluğuna bağlayabilmekse imkânsız. Fenerbahçe ve Süper Ligde daha ikinci sezonu. Geriye bir tek geçen sezon önünde oynayan Deivid’in olmaması kalıyor. Bu bir yere kadar hücuma eskisi kadar etkili katılamamasını açıklasa da, asıl görevi olan savunmadaki açıklarını izah etmeye yetmiyor. İşin kötüsü de bu formsuz haliyle bile formasını zorlayacak bir alternatifinin olmaması. Önder bu Gökhan’ı bile kesmekte zorlanıyor. Bize de Gökhan’ın eski günlerine dönmesi için dua etmekten başka bir şey kalmıyor.
Can Arat. Fenerbahçe kadrosunda bulunmasının tek bir nedeni var. 18 kişilik kadroda alt yapıdan gelen oyuncu bulundurma zorunluluğu. Yoksa 2003 yılından beri aldığı süreler, oynadığı maç sayısı, oynadığı maçlarda Fenerbahçe’nin aldığı sonuçlar ve yediği gollere bakıldığında değil kadroya girmek, Maraton üst tribününden kombine bile satmayacağınız birisi. Fenerbahçe formasıyla en unutulmaz ve sanırım son performansını sergiledi. Bir gol, bir asist ve bir ofsaydı bozup penaltıya sebebiyet verme ile uzun süre hafızalarımızda kalacağa benziyor. Keşke aklımızda yumurtalı doğum günü partilerindeki kıvraklığı, sürati ve yumurta isabet ettirmedeki meziyetleriyle kalsaydı.
Yasin Çakmak. Fenerbahçe formasını giymenin tribünlere oynamaktan geçtiğini sanıyor. Oynadığı her maçta her kavgada başrol olmaktan keyif aldığı çok açık. Rakibe çift dalıp ayağa fırlayıp iki elini havaya kaldırarak ne yaptım ki hoca tavrı ona olan gıcıklık katsayımızı arttırıyor. Can’ın kendi kalesine attığı golde öyle bir yerde duruyordu ki Can ıskalasa daha düzgün bir vuruşla gole kendi adını yazdıracak gibiydi. Son dakikada geçtiği kale Fenerbahçe’de oynayabileceği mevkinin bir önüdür bana göre.
R. Carlos. Birileri ona Lig Tv reklamında değil Süper Ligte oynaması gerektiğini söylemeli. En azından reklamlardaki deparlarını sahalarda da görmek istiyoruz. Bu performansı ile kredisini hiç ummadığı kadar çabuk tüketebilir. Bu tribünler Anelka’yı, Kezman’ı, Ortega’yı hatta Alex’i bile ıslıklarken gözlerinin yaşına bakmıyordu. Bu performansının sebebi geçen sezon bacağına giren vidalı krampon mudur bilinmez ama sergilediği oyunla yüreğimize kramponuyla bastığı kesin. Ayrıca bu hafta kızaranlar arasında adı geçmiyorsa bu biraz bu kredisinden biraz da maçın hakemi Abitoğlu’nun basiretsizliğindendir.
Yazının başında dediğim gibi sallayacak o kadar çok şey var ki “yukarda Allah var” Volkan ile isyankar Uğur için ayrıca ayar vermem gerekecek.
Eren Güngör-2
11 Eylül 2008 Perşembe
Panik Yok.
9 Eylül 2008 Salı
Biri doktor çağırsın...
8 Eylül 2008 Pazartesi
Şişme Kadın
Bu Şehir Başka Şehir Şampiyon Eskişehir
Ramazan İmajı
Kıbrıs Meselesi
5 Eylül 2008 Cuma
Formsuz (!)
3 Eylül 2008 Çarşamba
Yüzde 100
Süper Lig Stadları
Futbol Sevdalısı(!)
2 Eylül 2008 Salı
Altın Bacak (!)
At Yalanı...
1 Eylül 2008 Pazartesi
Tuhaf Bir Maç
Biletimi Cuma günü acele edip Biletix’tan almakla başladı tuhaflıklar. Cuma akşamı yola çıkıp cumartesi sabahı İstanbul’a vardığımda ilk işim biletimi teslim almaktı. Capitol Alışveriş Merkezi’ndeki Biletix gişesine gittiğimde etkinlik günü biletimi sadece stattan alabileceğim söylendi. Böyle bir uygulamadan haberdardım ama maç biletleri Cuma günü satışa çıktığı için şansımı denemek istemiştim. Ama görevli bayan biletimi vermemekte kararlıydı. Oysa biletimi internet üzerinden almamış olsam hiç sıra olmayan bu gişeden çok kolay olacaktı bilet almak. Dayanamayıp Biletix yetkilisini aradım telefonla. Durumu izah ettim. Biraz da sinirlenmiş olacağım ki ses tonumu pek beğenmedi telefondaki Uğur Bey. Ve “Size kimse internetten bilet alın demedi beyefendi” diyerek yeterince aydınlatmış(!) oldu beni. İnternetten bilet aldığıma ve bunun için ekstradan %10 fazla ödediğime yanarak stadın yolunu tuttum. Belki bir derbi maçı ya da Şampiyonlar Ligi maçı olsaydı önceden bilet almış olmanın rahatlığı için değerdi ama böylesine bir maç için durumun bana eziyete dönmesinden başka bir faydası olmamış oldu internetten bilet almanın.
Biletimi teslim alıp maç saatine kadar Kadıköy, Bahariye ve Moda’da dolaştım. Maç saati yaklaştıkça etraftaki çubukluların sayısı da giderek artıyordu. Maç 21.00 ‘deydi ama 19.30 da antu.com’un “Geleneksel Fenerbahçe Taraftar Ödülleri” dağıtılacaktı. Maça erken gitmekte fayda vardı.
19.30 gibi stattaydım. İlk kontrol noktasından geçip Migros tribünlerinin merdivenlerini heyecanla tırmanmaya başladım. İlk gelişim değildi ama nedense her seferinde ilkmiş gibi heyecanlandırıyordu bu mabet beni. Bileti gösterip stada girdiğimde ikinci polis aramasında cebimdeki 2 YTL nin bu kadar sorun olacağını tahmin etmemiştim. Polis ısrarla parayı kutuya bırakmamı istiyordu. Maç çıkışında geri alabileceğimi söyleyerek. (Nasıl olacaksa bu.) Neyse ki sahaya atacağımdan endişelendikleri bozuk paralarımla ağzı kapalı pet su almam koşuluyla anlaşıp stada girdim. (Sahaya su atmanın para atmaktan daha az cezası mı var acaba?Bu konuda Galatasaray’lı arkadaşlardan bilgilendirme bekliyorum.)
Gözüme ilk çarpan stadın dört tarafına asılan “TEK KİMLİK FENERBAHÇE” pankartlarıydı. Belli ki Başkan bu konuda taraftar gruplarından daha kararlı görünüyordu. Telsim tribünlerinin üst katında açılan “Zafer, Zafer Benimdir Diyebilenindir” pankartı Başkan’ın astırttığı pankartın özellikle üzerine konmuştu. Migros üst tribünleri ise yine kendi pankartlarını bu pankartın üzerine ters bir şekilde açarak bir nevi Başkan’ı protesto etmeyi sürdürdüler.
Antu.com ödül töreninde en çok alkışı Fenerbahçe’nin unutulmaz futbolcusu Rıdvan Dilmen alıyordu. Yılın Fenerbahçeli gazetecisi ödülünü aldığında tüm stat Rıdvan diye inliyordu. Rıdvan’ı bu statta bir gün bu takımın hocası olarak yeniden görmeyi hayal etti çoğu kişi. Büyük alkışlardan nasibini alan diğer isimler ise kendisi olmasa da Zico ve Deived’di.
Bu arada iki takım oyuncuları ısınmak için sahaya çıkmışlardı. Tribünlere ilk çağrılan isim ise artık nöbetçi golcü kimliğinin esas oğlan olarak değişmesine çeyrek kalan Semih’ti. Çeyrek kalan diyorum çünkü Semih’in iki hafta üst üste gol atamamasının ardından bazı çevrelerce yeterliliğinin yeniden sorgulanacağından adım gibi eminim. Maçın başlaması için sabırsızlananlar bir sigara daha yaktılar. Oysaki maçtan önce statta sigara içilmemesi gerektiğine dair anonslar yapılmıştı. Anons yapılırken yükselen ıslıklar zaten olacakların habercisi gibiydi.
Hemen önümüzdeki kalede Volkan Babacan ağabeyi Volkan’ı ısındırıyordu. Kaleye çekilen her iki şuttan biri gol oldukça yüreğim ağzıma geliyordu. Neyse ki İstanbul maçı sıfır pozisyonla tamamlayacak ve maç sonunda bu korkularım yersiz kalacaktı.
Sahada oynanan futbol 30. dakikaya kadar endişelerimizi arttırsa da, Süleyman Abay’ın doğru kırmızı kartı yüreklerimize su serpiyordu. 11 e 11 oynanırken de İstanbul’un gol pozisyonu yoktu ama Fenerbahçe’nin de rakibi boğan bir baskısından söz edilemezdi. İlk yarı başladığı gibi bittiğinde statta da homurdanmalar başlamıştı. Neyse ki bu homurdanmalar da ikinci yarının 2. dakikasında ikinci kırmızıyla duruldu. Bu dakikadan sonra maçı bir şekilde kazanacağı belli olmuştu Fenerbahçe’nin. Herkes atılacak golü beklemeye başlamıştı. Sahanın en çok eleştirileni Kazım şık bir golle bir parça gönlünü aldı taraftarın. İkinci gol de geldikten sonra maçtan ayrılmalar bile başlamıştı. Kalanlar ise Güiza’nın gol atmasını bekliyordu. Doksan dakika boyunca yılmadan çalıştı. Fırsatta buldu ama biraz şansızlık biraz da beceriksizlik bir süre daha kralla birlikte olacak gibi görünüyor.Maç bittiğinde seyrettiği maçtan bir şey anlamamış bir ifade vardı stattan ayrılanların yüzünde. Galibiyet güzeldi ama kimse mutlu değildi. Herkesin aklında bu futbolla Şampiyonlar Ligi’nde ne hallere düşerizin endişesi olduğu çok açık belliydi.