15 Eylül 2008 Pazartesi

Geri Dörtlü

Bazen sallayacak mevzu bulamadığımda Tahir Kıran’a kadar düştüğümü malzeme aradığımı yazmıştım. Bazen de sallayacak o kadar çok konu var ki en iyi ayarı nereden vereyim diye tereddüt ediyorum. İşte öyle bir hafta sonuydu. Hacettepe – Fenerbahçe maçında sallanacak o kadar mevzu vardı ki içinden seçim yapmakta zorlandım. Sırf geri dörtlü bir yazı dizisi olurdu ben kısa tutmaya çalıştım.
Gökhan-Can-Yasin-Carlos. Yeni Dalton kardeşler olmaya aday dörtlümüz. İnsanın bu kadar kötü oynamak için özel olarak çalışması gerekir diye düşünüyorum. En kötü dördü yan yana getirmek içinse nasıl bir meziyete sahip olunması gerektiğini ise merak ediyorum.
Gökhan Gönül. Geçen sezon sonunda sakatlanıp ardından Avrupa Şampiyonası kadrosundan da çıkarıldığında, kimse Gökhan’ın eski günlerini bu kadar çok arayacağını tahmin etmemişti. Formsuzluğunu geçirdiği sakatlığa bağlamak istiyorum ama iyileşmemiş olsa kadroda yer almazdı diye düşünüyorum. İsteksiz, bitsede gitsek tavrını doygunluğuna bağlayabilmekse imkânsız. Fenerbahçe ve Süper Ligde daha ikinci sezonu. Geriye bir tek geçen sezon önünde oynayan Deivid’in olmaması kalıyor. Bu bir yere kadar hücuma eskisi kadar etkili katılamamasını açıklasa da, asıl görevi olan savunmadaki açıklarını izah etmeye yetmiyor. İşin kötüsü de bu formsuz haliyle bile formasını zorlayacak bir alternatifinin olmaması. Önder bu Gökhan’ı bile kesmekte zorlanıyor. Bize de Gökhan’ın eski günlerine dönmesi için dua etmekten başka bir şey kalmıyor.
Can Arat. Fenerbahçe kadrosunda bulunmasının tek bir nedeni var. 18 kişilik kadroda alt yapıdan gelen oyuncu bulundurma zorunluluğu. Yoksa 2003 yılından beri aldığı süreler, oynadığı maç sayısı, oynadığı maçlarda Fenerbahçe’nin aldığı sonuçlar ve yediği gollere bakıldığında değil kadroya girmek, Maraton üst tribününden kombine bile satmayacağınız birisi. Fenerbahçe formasıyla en unutulmaz ve sanırım son performansını sergiledi. Bir gol, bir asist ve bir ofsaydı bozup penaltıya sebebiyet verme ile uzun süre hafızalarımızda kalacağa benziyor. Keşke aklımızda yumurtalı doğum günü partilerindeki kıvraklığı, sürati ve yumurta isabet ettirmedeki meziyetleriyle kalsaydı.
Yasin Çakmak. Fenerbahçe formasını giymenin tribünlere oynamaktan geçtiğini sanıyor. Oynadığı her maçta her kavgada başrol olmaktan keyif aldığı çok açık. Rakibe çift dalıp ayağa fırlayıp iki elini havaya kaldırarak ne yaptım ki hoca tavrı ona olan gıcıklık katsayımızı arttırıyor. Can’ın kendi kalesine attığı golde öyle bir yerde duruyordu ki Can ıskalasa daha düzgün bir vuruşla gole kendi adını yazdıracak gibiydi. Son dakikada geçtiği kale Fenerbahçe’de oynayabileceği mevkinin bir önüdür bana göre.
R. Carlos. Birileri ona Lig Tv reklamında değil Süper Ligte oynaması gerektiğini söylemeli. En azından reklamlardaki deparlarını sahalarda da görmek istiyoruz. Bu performansı ile kredisini hiç ummadığı kadar çabuk tüketebilir. Bu tribünler Anelka’yı, Kezman’ı, Ortega’yı hatta Alex’i bile ıslıklarken gözlerinin yaşına bakmıyordu. Bu performansının sebebi geçen sezon bacağına giren vidalı krampon mudur bilinmez ama sergilediği oyunla yüreğimize kramponuyla bastığı kesin. Ayrıca bu hafta kızaranlar arasında adı geçmiyorsa bu biraz bu kredisinden biraz da maçın hakemi Abitoğlu’nun basiretsizliğindendir.

Yazının başında dediğim gibi sallayacak o kadar çok şey var ki “yukarda Allah var” Volkan ile isyankar Uğur için ayrıca ayar vermem gerekecek.

Hiç yorum yok: